25 Mayıs 2023 Perşembe

Bu mektubum ahlâk üzerine değil Descartes

Ben galiba bir çocuk gibi algılıyorum hayatı. Açıklayacağım bu dediğimi aceleye hacet yok, sabırlı olun. Bir oyunun içerisindeyiz Aden. 
Kee seni bu yolda yapayalnız bırakmaya mahkûm. 
İçimden kopanları aktaramam belki ama o gün, karşımda zırlayan altı veya yedi yaşlarındaki çocuğun gözyaşını tarif edebilirim. Tek istediği biriyle tanışmakmış, alelade bir görüşle belki tutulmuş bu isteğe. 
Lanetlenmiş bir gözyaşı vardı, öpmek istedim yanaklarını. Bir tarafım sinir olmuştu bu küçücük kıza. İstediğini biliyordu. İmkânsız bir isteği gerçekleşmediği için etrafı dağıtıyor, kapıları çarpıyor, kollarını kilitliyor ve zırlamaya başlıyordu. 
On yüzük efsanesi.
Etrafındaki herkes içinden böyle istek mi olur diyordu. İsteğini biliyordu. 
Bu küçücük kız isteğini biliyordu, imkansıza meyilliydi. Gerçekleştirmek için çaba bile göstermişti, elde etti mi etmedi mi o kısım konumuzdan bağımsız, benim de sikimde değil açıkçası. 
Küçücük bir çocuğun ağlamasına dayanamadığım kadar böylesi bir şımarıklık da aynı derecede sinirlerimi bozuyordu. 
Aden: "Ben suratlarınızı hatırlayacağım fazlasıyla seyrettim sizi."
(Aden rol çalma, bitirelim hikayemizi.)
Zaten hayat da senden hoşlanmadı, karşına çıkarttığı kaos en iğrenç ihtimaller değiller miydi?
Bu küçücük çocuk ağlarken karşımızda sanki hayat bize "öldür kendini" diye fısıldıyordu. 
İlgi çekmek istediğim için intihar ediyorum.
İlgi çekmek istediğim için intihar edemiyorum.
Kapat çeneni, senin konuşmaya hakkın yok. 
Neden alınıyorsun bunlar yalnızca ofansif, sarkastik şakalar, iğnelemeler, kinayelerden ibaret. 
Kinaye nedir bilmem ki, anlamam farkını.
Kültürsüzüm ki ben. 
Senin yetiştiğin yer Anadolu toprakları.
Kültürlüyüm ki ben.
Umurumda değil ki benim.
Senin yetiştiğin yer Anadolu toprakları.
Söyleyene göre anlarsın, tavırlarını fazla doğru bir şekilde görebildiğine inanıyorum. 
Görmekle anlamak bir değiller, yanlış anladık yine herkesi. 
Her zaman herkesi her şekilde yanlış anlar durursun sen zaten.
Şeker yemek ister misin? 
Çikolata yer misin Hazal, ağzını aç ben yediririm. 
Fakat istemiyorum bana böyle yaklaşmanızı, sizinle yalnızca ailem dolayısı ile bir bağım var. Uzaklaşın lütfen. 
Emir siktir git! İstemiyorum defol git, kafam güzel değil sarhoş olmadım ki ben. Her seferinde sarhoştum, ne çok içiyorum ben. Seviyorum içmeyi.
Tecavüz edilmeyi de mi seviyorsun? Sarhoş değildin belki fakat bayıltmıştı seni. Bayıltılmak hoş muydu?
Rape me my friend, again. 
Senden nefret ettim doğduğumuz andan itibaren. 
Sana aşık oldum doğduğumuz andan itibaren. 
Anlamıyorsun istemiyordum, istemiyordum.
Anlatamadım ben senin davranışlarının beni nasıl korkuttuğunu. 
Yaşanmadı mı yine de?
Teyit etmedi mi ailen istismarı?
Tekrarlandı mı şimdi bu istismar?
Bayılttı mı boğazıma basınca? Kaç kere bayılttı peki?
Uyku uyuyamıyorsun, yaşlandık bak.
Berserk mangasının açılışındaki tecavüz sahnesinin çizimlerine bayıldım.
Defterini hocana vermiştin, şiirlerin yok oldu o defter içerisinde. Edebiyat hocası yok oldu sen ise toprak. Whitman bekliyor seni uzayda.
Masa tenisi oynamaya git bakalım yanlarına, belki yurt dışına çıkma ihtimalin olur. 
Seni kim alır, hangi ülke beğenir?
Nasıl öldürmeyi planlıyorsun kendini bu beceriksizlikle? 
Fakat umurunda değil Van Gogh'un böyle detay çizimler. 
Ziyan etme hapları.
Renkler karışır mı sonsuz uykuya daldığımda?
Asılmak istiyorsun sanırım, boğulduğun kadar boğulmak. 
Kola ve viski karışımı olsun benim başucu içkim. 
Lanetimi bulaştırabilir miyim Rusya'ya? 
Badem dişlesin onlar.
Badem bıyıklılar.
Ayaklarım pek hızlılar, yetişemiyorlar hiçbir yere. 
Ayaklarım pek kısalar, koşuşturuyorlar boş yere oradan oraya. 
Sigara var mı fazladan? 
Küçücük çocuk zırlıyor karşımda. 
Koskoca kadın zırlıyor karşımda.
Senden bahsediyorum salak. 
Sesin mi kısık biraz?
Duyulmuyorsun, bağırsana.

Fakat kabul etmelisin ki bu sessiz bir istek. Bir saat daha bekle, öleceksin zaten. 
Fare zehri içen birine ne olur? 
Kendini üçüncü kattan aşağı bırakan bir insanın vücudunda neler yaşanır?
Bir saat daha beklesek ya, belki bir şeyler değişir. 
Hayatımı kurtardı.
Aden: "Değişmez."
Değişir.
Aden: "Değişmez diyorum."
Değişse olmaz mı? 
Aden: "Olmaz, şimdi öldür kendini çünkü ölüm serbest bırakacak ayaklarındaki kilitleri."
Hayır ölmeyeceğim.
(Öldürmeyeceğim kendimi, sus artık!)
Yorganın içerisinde kal, kırk yıl geçse düzelmez bu düzen. 
Düzen ne demek pekâlâ?
Bizim için üzülüyor mu dersin?
Halat mı diyorsun en garantisine? 
Sanırım öyle diyorum. 
Uykum var, sınırsız bir uyku istiyorum. 
Ölüler uyuyamaz.
Ağırsın sen, öküz kadarsın. Halat taşımaz senin vücudunu.
Şeker hastası olmaya yakın annem, tutundu ya bana. 
Anneme fazlaca değer veriyorum.
Tütün sarıyorlar, teklif etsek mi bizim de sarmak istediğimizi? Ya da boşver şimdi araya girme, hem sen kimsin?
Oyun konuşuyorlar bak, dâhil olsana hikaye bazlı oyunlara. 
Olmaz ki, narsistin teki o. Gameplaylerini izlemedin mi ayrıca sen yalnızca? Fakirsin işte kabullen. 
Neden System of a Down açtı ki şimdi?
Kapatacak mısın artık sen çeneni, konuşma sırası bende.
"And if you go, I want to go with you. And if you die, I want to die with you."
Opeth varken sustur şu salak şarkıyı. 
Tamam hemen yükselme, vaktimiz bol ne de olsa. 
Ölmeyeceksin, sen bir sandalyesin. 
Lucifer rica etsek keser mi kollarımızı?
Kolları olmayan bir kamp sandalyesi, kılıfı da çıkmış. 
Descartes'in pasiyon dediği passion olan pasiyon mu acep? 
Dili pek eski, pek saygılı ve pek itaatli. 
Mektuplar yerine ulaşmamış sanırsam, boş yere yazılmış.
Kasımdan kalma mektuplar.
Mayıs ayındayız. Mayıs mektupları olsunlar bunlar. 
Bu yazıları devam mı ettireceksin şimdi istikrarlı bir şekilde?
Kim bilir? Yıldızlar uzayda uçuyorlar mı? Kahveni iç sen, bakmayı bırak göğe. 
Yağmur yağıyor baksana.
Terlemiş bir boncuk var karşımda. Öyle kusuyor ki yorgunluğunu suratımıza, sarılmak istiyoruz amansızca. 
Güneş çıkıyor baksana.
Majesteleri bir bakışı hor görmeyin. 
Sadakat ne olacak peki, yıkacak mısın sadakatini? 
Başkasına mı meylettin yoksa Zonguldak'ta?
Kes sesini, saçma. Saçma. Saçma. 
Ben demedim başkasına bakalım diye. Ben bakmadım ki başkasına. Ben giymedim şort falan, açmadım bacaklarımı. Ben gülmedim onunla. Ben mi aldattım sevgisini? Tecavüzü ben mi istedim? 
Aden: "Sen istedin tabii, sen kaşındın."
Ben bilmiyordum böyle olacağını. Emir dursana ne yapıyorsun? 
Paraben
Silikon
Alüminyum
Nikel
Kobalt
Yüzde sıfır 
Yüzde beşyüz
Sekiz sayısı uğurlu sayım.
Sallama beni ne olursun, dokunma artık.
Sayım yapmaya başlayan kısa olanlar, sen sondasın yine. 
Bayım kesin sesinizi.
Narsist mi dedin sen bu beyefendiye? 
Etkileyici ama bir bok değil.
Çok kültürlü ve nazik. 
Kanıyorsun farkında mısın? Yine kanın damlamış berjerlerin üzerine. 
Şimdi sen gelin mi oldun? Fakat yaşın henüz ondört. 
HÜPTİRİK-PARK milletvekili çıkartmış, artık her kız çocuğum gelin. 
Kırmızı başlıklı kız.
Bırak bu işleri sana kulaklık bile hediye ettiler.
Sersefil bir ömür. Ne boş, ne hoş bir acı. 
Sinekler dolanıyor sanırım masanın üzerinde, bir tane de değil.
Sen garip birisin. 
Kendini öldüren ondörtlük kızlarımın acısı bu gördüğün. 
Gördüklerime ses çıkartmamak nasıl olabilir? 
Aden: "Senin derdin sana yeter." 
Benim derdim bu çocuklar. 
İkizler mi? 
Hayır akrepler.
(Ne iğrenç bir şaka bu böyle, şaşırtıyorsun beni.) 
Potansiyelini boşa harcama.
Harcama potansiyelini boşa. 
So.
So dememeliymişiz. Ayrıca sanırım bizi taklit etmeyi seviyor. 
Baksana seninle oynamak bile istemiyor. 
How come you invited me too?
You knew I wanted you. 
Tüm geceler sana ait, ben yokum bu oyunda. Method oyunculuğu yapmıyoruz burada. 
Alt tarafı bir ömür. 
Come back from hell!
Pek meyillisin kendi canına kıymaya.
Şiddetli ve vahşi. 
Yırtıcı ve aç.
Aç mı sanıyorsun, keyif alıyor yalnızca. 
Kalp peki?
Hangi kalpten bahsediyorsun sen, sus!
Kedim sanırım miyavlıyor açlıktan.
Yok olmayı arzu etmek normal bir istek sanırsam. Sanmıyorum ki hayatında bir kez olsun yok olmayı arzu etmemiş insan olsun. Herkes istemez mi yepyeni bir sayfa açmak, sıfırdan yazmak hikâyesini. 
Yeniden yazılmayacak o hikâye. Kırılan bisküviler yapışmayacak biraz sularsan. 
Ne bisküvisi, lotus mu?
Kaçmaya çalışma bu sebeple, kaçtıkça yaklaşacaksın. Uzaklaşmak istedikçe daha da dibine batacaksın. Yemek yememeliydin! 
Kapat çeneni!
Yemek yememeliydin!
Sana hayatta hissettiren, kahkahalarını besleyen insanların arasında güvendesin. 
Güvendesin, kimse sana zarar veremez. 
Kimsem olmasa da güvende olur muydum?
Zaten kimseciğin yok. 
Güvende miyim yine de?
Kendi iç sesine kulak verebildiğin, onu anlayabildiğin müddetçe güvendesin. İç sesini besleyen dış etkenleri değiştirmeyi dene. İç sesini yok etmeyi değil. 
İşi mi bırakayım? 
Hayır salak, çalışmak zorundasın her türlü. Aynı yerde olmak zorunda değil elbette fakat senin adına çalıştığın yerde bulunmak zaten sana bir sığınaktaymışsın gibi hissettirmiyor mu? 
Romeo gözünü mü açtı sonunda?
Fare zehri nereden satın alabilirim? 
Beş tanesini tutsam midem yıkanıncaya kadar kanıma çoktan karışır mı? 
On saate kadar dayanır diye düşünüyorum. Öpeyim yanacıklarını, yanaş yanıma. Kafamdaki şeytanları kovarım ben, güçlüyüm.
Güçlüyüm.
Ağlamıyorsun, anladığında durmuyorsun. 
Yeter!
Ne oldu yine?
Yine zihninde çalkalanıyor düşüncelerin, bırak şunları çarpıştırmayı Big Bang yaratamayacaksın bir tane daha. Dünya oluşmayacak bir lafınla. 
Bir lafımla dünyaları sallayabilirim ama.
Sana ulaşabilen bilgi bize de ulaşmış demektir, endişe etme sen. 
Sikeyim.
Aynı hayat, stabil bi düzen, ufak kurtarışlar, çocukça senaryolar. 
Depresyon mu ismi şimdi bunun? 
Hayallerim var ama uyuyamıyorum, vücudum öyle yorgun ki sızıp kalıyor yalnızca. 
Kafalar da aynı sanırım. 
İlerleyemeyeceksin, ilerleyebileceksin. 
Dolan gözlerini sil de anlamasınlar ağladığını. Baharlar da gelmedi, yağmur yağıyor hâlâ bu mevsimde. 
Yine aynı düzen. Yine aynı düzen. Yine aynı düzen. 
20 yıllık bir teybim var. Bu "teyip" yirmi yıldır bas bas çığırıyor ben yanlışım, ben çevreme zararlıyım, bencilim diye. Paralar harcıyor "millet", yine de olmuyor. Düzelmeyecek bu bozuk "teyip", anlayın artık çalışmıyor. Çalışan yeni bir teyip satın almanız gerekirken bağımlı olmuşsunuz nostaljiye. 
Nostalji mi nostarji mi? 
Nostalji tabii salak mısın? Felsefyo mu yazmış Descartes filozof demek yerine? 
Descartes neden Türkçe konuşsun ah salağım.
Aden: "Öjeni şart."
Öjeni mantıklı olmasına mantıklı fakat ortak bir ahlak değerimiz mi var ki insan standartlarını bilim bu yönde belirlesin? Ayrıca öjeni yapıldığı takdirde Quasimodo diye bir karakter tarihte hiç yazılmamış olacaktı. 
Aden: "Sanatın her türüne aşıksın sen."
Burjuvazi yorumlar gibi geliyor ağızlarından kolaylıkla dökülen 'ölmeliler' fetvavari sözleri. Aristokrasi toplaşıp düşük katsayıda zekâya sahip insanların ölümlerini eleştiriyor. Bir doğal afet üzerine daha önceden kendi ülkelerinin geleceklerini tehlikeye sokmuş insanlar doğal seçilim ile elenmeli midir tartışılıyor. İki sohbet öncesinde çeşit çeşit Avrupa ülkeleri ve vatandaşlıkları hakkında konuşmalar, üzerine krema sosu olarak ise afet sonrası yapılan ziyafetler tartışılıyor. 
Sen melek değil misin uçamaz mısın?
Ben şeytanım.
Boynuzların, korkunç pelerin veya masken var mı çok?
Yine çocukça şeyler sormaya başladın. Ne bi pelerinim, ne bir maskem var.
Çok mu uzaklardan geldin, yorgun musun? 
Yok ya alt kattan geldim ben, şeker var mı? 
Un yok mu? 
Yine dikkatin dağıldı, toparla kendini!
Kedim miyavlayıp duruyor aklım orada. Bir arabanın tekerinde saklanırken bulmuşlar. Pek oyuncu, yerinde durmuyor. 
Oyuncu olmasına oyuncu ama korkuyor her şeyden. Yüreği ağzına gelecek bir ses duymayagörsün. 
Saklandım ben de onunla birlikte yatağın altına. 
En köşe benim, vermem yerimi. 
Kanattı mı bu salak bileklerimi?
Kuyruğun mu o yakalamaya çalıştığın?
Umurundaymışız bak şu beyefendinin. Bir insanın kendisine verdiği zarara şahitlik etmesi, dolaylı yoldan kullanamadığı potansiyeli pek bir rahatsız ediyor bu beyi. Hem bir kaşık suda boğacak kadar nefret dolu, hem de buna üzülecek kadar sevgi yüklü. Umurunda olduğumuzu iddia ediyor. Buna sevinmeli miyiz? 
Aden: "Bahsettiği şey de tam olarak bu zaten. Buna uygun bir şekilde sevincimizi veya üzüntümüzü yaşamamamız gerektiğini anlatmaya çabalıyor. Onun umurunda oluyor olmak bize ne bir mutluluk ne bir neşe ne de bir keder katmalı diye bas bas bağırıyor. Özür dilemenden, sırf sonucunda özür dileyeceksin diye sana hiçbir şey söyleyemiyor olmaktan rahatsız." 
Fakat ben her lafını üzerine alınan biri değilim. O da biliyor bunun doğruluğunu. 
Aden: "Bir kahve bile içmemişsiniz baş başa. İçtiğiniz biralar hep arkadaş grubunuz içerisinde. Özel olarak hiçbir şey planlamamış, oturup sohbet dâhi etmemişsiniz. Kalkıp da ondan merhamet dileniyorsun sefil bir fare gibi. Farelerin bile bir gururu olurdu bu şaşalı düşüş üzerine. Umursamaz bir insan değil, geçirilen vakitleri unutmuyor. Değer verdiği şey birikim. Biriktirilmiş kin veya nefret hususunda bahsetmiyorum. Biriktirilmiş güzel anılar ve birbirini besleyen kahkahalar."
Ne güzel besler bir noktadan sonra o kahkahalar birbirlerini. Bir laf atılır ortaya ve yarım saat kadar gülünür. Gülen insanın gülüşüne daha fazla gülen bir başkasına şahitlik etmiş bir başkası durduramaz gülüşlerini. Hele bir de hayal gücü yüksek kişi durumu betimler, üzerine yapılan eklemeler ile sohbeti iyice koyulaştırırsa pek bir neşeli geçer günler. Suratının gülümsemesini istiyorsan, etrafına gülümseyen insanlar koy.
Aden: "Pekâlâ bir noktaya kadar hak veriyorum fakat suratının gülümsemesi için buna ihtiyacın olmadığını söylüyor bu beyefendi. Öyle sağlam bir merkeze sahip olmalısın ki, merkez yerinden oynamasın. Bir gram kımıldamasın olduğu yerden başka."
Gelişimi de engellemez mi bu? Ne ileri, ne de geri. Bu beyefendiye açıldığımız zaman misali. Ne olumlu, ne de olumsuz bir yanıt. Sağlam bir merkezden kastını kavrıyor olsam da, yerine saymak meselesini kavrayamadım? Nasıl olur da yerinde sayabilirsin?
Senin oyun oynayasın var.
Ben biraz yorgunum, seninle oynayamayacağım bu gece. 
Git gide ağırlaşıyor bu vücut. 
Yaşlandığına ikna ediyorsun kendini, yaşın henüz yirmiiki. 
Ne manası var ki? Yaşayabileceklerimi çamaşır makinesinin pamuklular için olan ayarına aldım.
Sınırsız ihtimali düşünerek kafayı sıyıralım biz de o halde demişti. 
Sen beni bırak haplarımla, intiharım ve halatımla.
Örümcekten de korkmamaya başlamışsın gördüğüm kadarıyla.
Kafam kadar dediğim böceğin boyutları karınca kararınca. 
Yamuk sigara içilir mi be? Tamam şimdi toparlayacak olursak eğer yamuk sigara içilmez, intihar düşüncesi askıda, kediler pek bir şapşaldırlar ve Almanca dilini öğrenmesi zordur. Heh bir de Fransızca alfabesi sıkıntılı bir dildir. Magnezyum eksikliği çeken bir dayı otobüse bindiğinde bir kızı sırf bacakları açık diye taciz eder. Kalın uçlu fırçaları Kritada kullanmak buglara sebep olur. Evde kalmış tek tük madalyalar kayıptır. Masalar bitişiktir. Ayrık dişler pek bir neşelidir. Hırkam beşyüz türk telasıdır. İçilen multivitaminler plasebo etkisidir. Freud tutkulu bir ekspresyonist ressamdır. Battaniyeler her zaman ısıtmazlar, regl sancısı leş gibidir. 
You left me with the pills. 


Aden: "Abisi ile mi konuştu?"
Kee: "Evet, baksana suratının haline sirke satıyor yine her zamanki gibi."
Aden: "Sen dinledin mi abisinin ne dediğini? Niçin tam iyileşme sürecinde yine dağıldı?"
Kee: "Dinledim. Abisi alınmış biraz, gücenmiş arayıp sormamasına. Unutulduğunu sanmış. Gerçekten ona ihtiyacı varken yanında olmayan abisi, hesap sormuş şimdilerde."
Aden: "Abisine ihtiyacı varken abisine ihtiyacı olduğunu hiç söyleyemedi ki?"
Kee: "Nasıl söylesin ki? Abisi onca dertle uğraşırken kafasını bulandırmaktansa içine attı her şeyi. O olsaydı taciz ederler miydi, tecavüz görür müydü sanıyorsun?"
Aden: "Fakat abisi vardı, yine de yardım et bana demedi."
Kee: "Bağırdı aslında bana yardım edin diye. Yardım dilendi durmadan. Abarttığını düşünüyorlar, kavramak zor."
I've wathed the angels weep,
They are slaves of fear and pain.
I know that the dark will save us all.
So embrace the sorrow, kiss the tears. 

Kıyamet de, cehennem de, acı da bu olmalı. Lanetliyim işte kabul ediyorum. Beni yaratanın en rezil çıktısı, kodlamada yapılmış sinir bozucu bir hata. Düzeltmeye çalıştıkça daha da yüzüme gözüme bulaştırıyorum her şeyi. Etrafımdaki herkesi üzüyorum, kendim de üzülüyorum. Kimseye anlatamıyorum içimde akanları, ne fark edecek ki anlatsam diyip vazgeçiyorum her seferinde. Bu defa son kez umutlanıyorum, iyileşeceğim dedikçe daha da dibe batırıyorum etrafımdakileri. Kimsecikler de demiyor ki biraz izin verelim belki de halledebilir. Araştırıyorum yemin ederim. Beni güzeller güzeli annem doğurmamış, şeytan ürünü olmalıyım ben. Operadaki hayaleti korkutan hayalet benim. Seyirciler nefeslerini tutmuş seyrediyorlar beni. Ellerinde tuttukları benim yüreğim, parçalamayın sakın. Işıklandırma kötü, kostümler bayık, oyunculuklar vasat altı. Dili anlaşılır değil, üstelik içi dışına çıkmış kulaklarının. Korkuyor musun? Bana bakıyorlar, bakmasınlar. Unutulup gitsem bir anda ki kimsenin hayatında bir etkim olmasa. Katlanmaya katlanmak güç. Olmasaydı daha iyiydi, olmasaydım daha iyiydi. Daha kötüydü, daha güzeldi, daha boktandı her şey. Ölürsen beni de alsana yanına, mezarına kıvrılmak istiyorum. Saçlarına dökülen toprakları öpmek geliyor içimden. Yaşın henüz genç, sen benimle gelme. Sen yaşa güzel hayatını, beni bıraksınlar nehirlere. Barajlar taşmış zaten, yağmaz artık yağmurlar. Matrixten kaçamadık, sözlüklere kaldık yine. 

Hayatta mı kalacaksın, o halde toparla kendini. Ozanlar yazar bizim hikayemizi, rahat olsun içimiz. Türküler biz yokken de çığırılır. Geçmişin hüzünle karışık özlemi, geleceğin kaygıya katılmış korkusu ve şimdinin laneti bizimle. 

We may meet again. 

Korkma, yaz sen içeri alamazlar seni.

Ne bu melankoli, ilgi orospusu mu oldun başımıza? Kalbin yok mu senin, hiç mi hissetmiyorsun bir şey? Belki bir gün uyandığın vakitte anlarsın hangi kabusun içinde geçirdiğini yıllarını. Belki bir gün zilyonlarca surat gülümser salaklığına. Anıların nereye kaçtı? Vefasız mısın sen? 

Küstah!

Sessizlik güzel, konuşamam yamacında. Çok uzaksın bana, yaklaşsan bakacağım gözlerine. Çok sigara içiyormuşum, çok sigara içiyorsun, sigara içiyorsun, çoksun, çoğulsun. 

Teşekkür ederim.
Özür dilerim. 

Yalan ve sahte olduğunu yazmış defterlerinden birine. İğreti duran bir hayat yapışmış üzerine, değişmek için öldürmek istiyor kendisini. Göremiyor musun acımı? Üzerime yüklenmek daha mı güzel? Sert biri olman benim kırılganlığımı değiştirmez ki. Ben küskünüm insanlara ve mütemadiyen hayata. Ağıt geliyor, düşesim geliyor yaşadıkça. Batmayı, yok olmayı arzu ediyorum diyorum beni niçin aramadın diyorsun. Kendimi arayasım yok dedikçe değer vermediğimi sanıyorsun. Kırıldım sana desem ne değişir abim? Bir kelime söyle bana, seni seviyorum ve sana değer veriyorum dışında. 

Hepimiz yapayalnız kalacağız. 

Kalmadık mı, bir saniye kaçırdım o kısımları. 
Aden: "Şşh, sessizce dinle şimdi şarkılarını. Özlüyorsun değil mi eski günleri, küçüklüğünü bilhassa. 

"Bilmukabele."
Pek bir kullanıyor bu kelimeyi. 

Düşürme hemen kendini, toparlarız biz bir şekilde. Aşık değil misin üstelik sen kendine? Kulaklıklarının parçalanma vakti geldi de geçiyor, kırabilir miyim? 

Kızma artık kendine. 
Kızma artık başkalarına.
Kızma artık. 
Bensiz olmak mı? 
Benle olmamak mı?
Bana mı bakıyorsun anlamıyorum. 
Niye düşürdün ki o şişi? 
Sorular sormayın artık bana, cahilin tekiyim ben. 
Aristoteles poetikasını yeni okuyorum, kızmayın bana. 
Kitabı satın alırken gören satıcı kadın çok sövmüş müdür dersin klasikleri okumadığım için? 
Sanmıyorum.
Sanıyorum.
Cehaletin vücuduna yapışmış. 
Allah senden nefret ediyor. 
Tanrı yüzüne bakmaz. 
Hangi tanrılar seni lanetledi? 
Medusa dövmeniz çok hoşmuş hanımefendi. 
Sen buna yaşamak mı diyorsun? 
Ölüsün çoktan, felçli bir spastik. 
Help! 
Çeksenize şu sahildeki kumları, 'help' yazacağım. 
Okuyamazlar senin yazını.
Yarrağımı yesinler. 
Senin sikin yok. 
Benim sikim var. 
Sen kimsin? 
Beni boşver asıl sen kimsin? Her yerdesin. 
Hiçbir yerde yoksun. Aradığımda ulaşamadım, sen bir hiçsin. 
Arama beni. Beni sorma. Bana bakma. Bana sempati duyma. Acıma, hiçbir şekilde acıma. Büyük bir gururla diyebilirim ki senden nefret ediyorum kendim. 
Teveccühünüz. 
Kapanıyor gözlerim, uyumalıyım. 

Görev verildi, yarrak ye. 
Görev verildi, yarın abinin gönlünü al. 
Escape from Matrix serisi yapalım derken dumur olduk. Kaşıma artık etlerini, sökülmeyecek o kirler. Sen bir hiçsin unuttun mu? 

Uyu, uyut beni, uyandır sonra. En son uyandır ama önce uyandırırsan uyuyamam. 

Kapat çeneni!
Kapat çeneni!

















9 Mayıs 2023 Salı

Sen, ben, ben, ben

Tek istediğim kuksa oymak, kamp yapmak, resim çizmek, oyun oynamak ve yaşamına devam edebilmekti. Yalnız olmam bile sorun değildi, yine de keyif alabilirdim bunlardan. Fakat sıkışmış gibi hissediyorum olduğum yere.

Uzaklarda bir melek kafasına çiçek geçirmiş, saklanırmış. Sigaranın külü de düşecek olsa, ev eşyalarını yakacak dahi olsa. 

"Bugünden söz ediyor salak"

Uzaklarda bir melek kafasına çiçek geçirmiş. Bir taşın altında haykırır, sabahları zırlarmış. Kıskançlıktan mı çıkmış şimdi bütün bu pepsiler? Üzerinde Messi kılıflı pepsilerden yedi tane, bir tane de soda götürmüş ailesine. Acı çekerken kıçı kırık bir nefes için bu denli bir savaş veriyor olması mı onu sandalye yapacaktır? Fırtına kopar, sel düşer, taşlar iner gökten yine de yıkılmaz sandalye.

"Dünden bahsediyor salak."

#hep dudaklarımı parçalıyorum

Bir rüya gördüm bugün. 18 Şubat, salı.  Yıl önemsiz, saat de yerinde durmuyor zaten.  Sıcak bi suyun içinde, kavrulan etlerimden buharlar yü...