Neredesin?
Araba mı sürüyorsun, hayır motorlasın. Üstün açık, ağaçların arasındasın.
Pulsarı satmamışsın, hiçbir vakit de satmayacak gibisin. Biriciğin sayıyorsun onu hâlâ ilk günki gibi. Bi yerlerdesin lâkin burada değilsin.
Bi yerlerdesin, senin bile henüz keşfetmediğin yerlerdesin.
Deniz mi o sağındaki, hani ağaçların arasından pırıl pırıl parlayan. Solunda dağlar olmalı. Kafanı sakın sola çevireyim deme, bariyerleri görmüyor musun yoksa?
Dağların kızıllığı vuruyor suratına, kaskını sakın çıkartma.
Bir yerlerde motor sürüyorsun fakat burada değilsin. Bir yerlerdesin, senin bile henüz keşfetmediğin yerlerde. Şarkıyı dinlemeye devam etmezsen o efsane riffleri duyamayacaksın.
Deniz kadife, ellerinde çiçekler tutuyorsun. Hayır motor sürüyorsun, çiçekler ceplerinde. Hayır ceplerinden düşecekler çiçekler yol kenarlarında.
Hızlandın mı sen, araba mı geliyor arkandan? Evet arabalar geçiyor etrafından. Arkandan gelen arabanın korna sesiyle irkiliyorsun. Motoru sağa yanaştırarak onun geçmesine izin veriyorsun. Denize daha yakınsın artık, denizden gelen kokular kaskından burnuna doluyor. Tertemiz bir gök, ceplerimizde hayal kırıklıklarımız. Bolca hüzün taşıyor gibisin yanında, üstelik güneş de havada. Yakıyor olmalı vücudunu, o ceketin içerisinde terden yapışmıyor musun? Hızlandıkça serinliyor gibisin, karşına ya bir duvar çıkarsa ne yapacaksın?
Parçalara ayrılıyorsun. Hayır, bu bir başka hikayede yaşanıyor. İyisin, hüznün bütün bir çevreye yayılmış olmalı ki bu güneşli günde her yer simsiyaha boyanmış gibi. Soluk renkler, asık suratlar görüyorsun. Sen hız yaptıkça kaskın içerisinden görünmeyen suratın gülüyor. Kimse fark etmese de sen gülümsüyorsun denize. Selam veriyorsun dalgalara.
Dalgalar hiddetliler, lâkin selamını geri çevirmezler.
Ah, farkına varamamışım henüz. Yoksa sen kaçıyor musun sırtında kocaman çantanla? Haklısın fark edemedim evvelden gözlerindeki kararlılığı. Bir varış noktan olmasa bu kadar hızlı gitmezdin sen. Yolculuğun tadını çıkartmak yerine, hızlanmayı seçiyorsun. Sahi nereye yetişeceksin böyle aceleyle?
Korkularını da atabildin mi sepetin içerisine?
Motorun düşük devirde ve yüksek hızlarda titreşen frekanslarının sesine dalgalar eşlik ediyor. Ağaçların arasından göz kırpan dalgalar selamımı boşa çıkartmıyor. Kaos bir saniyeliğine duruluyor.
Halbuki deniz tuzu her daim gözlerini yakardı, o bilmezdi hiç denize girmemiştin onunla. Fakat sen bilirsin, balık tutmuştun onunla. Geri geleceğini beklemiyordun, onu karşında görmek sana ne hissettirdi?
Ondan mı kaçıyorsun böyle apar topar, kendinden mi?
Asfalt güneşin altında yanmış olmalı ki lastiğini kaydırıyor ufaktan ufaktan. Bazen direksiyon kontrolün kaybolsa da, kaysan da, güneşin altında sıcaktan erimiş olsan da yine de yolculuğunu bitirmeden motordan inmeyeceksin sanki.
Sahi, sen neyden kaçıyordun?
Sırt çantana asılı matlar ve bir çadır görüyorum. Kuksa mı oyacaksın yine, o bıçaklar da neyin nesi? Koluna sardığın bez parçası da ne öyle?
Soğuktan üşüyor mudur köpeklerin, sıcaktan başları döner mi onların?
Yanaştığın denizden gelen tatlı kokular yerini bir mide bulantısına bırakıyor zamanla. Hatırına geldikçe anılar daha da hız yapıyorsun, odağını yola vermek istiyorsun lakin nafile. Şaibeli onu unuttuğun, hâlâ ilk günki gibi özlemediğin.
Hangi bariyerde ölmek istersin seçebildin mi, hangi hızlarla giderken düşmek istersin? Kararlı gibisin, dönüş yok artık. Kaostan eser kalmamış bakışlarında. Kontrol etmelisin direksiyonu böyle hızlarda zira mide bulantın düşmeni sağlayacak. Kenara çeksen fena olmazdı aslında.
Özgür olmak adına yaptığın yolculukta mı tutsak kalmıştın şimdi sen?
Nereye gitsen bi iz bırakıyor lastiklerin, sahildeki çakıl taşları parıldıyor gözlerinin içine içine. Bulutlar kapatsın istiyorsun göğü, sulu sepkenle dolsun her bir taraf.
Korkuların, yetersizliklerin, terk edilmişliklerin, ihtimaller ve daha fazlası zihninde canlanıyor. Gaza her yüklendiğinde bir başka hatıra geliyor gözlerinin önüne. Onu unutmuyor, onu yaşıyorsun adeta.
Halbuki motorun üzerinde, denizle berabersin. Yaşaması gereken o an yalnızca ve yalnızca sensin.
Yetersizliklerine rağmen yaşaması gereken sensin. Korkularına rağmen yaşaması gereken sensin. Terk edilmişliğine rağmen yaşaması gereken yine sensin.
Yaşamalısın. Sonra değil, dün değil, birazdan hiç değil. O an, şimdi yaşamalısın.
Bütün başarısızlıklar seni de bulsa, yine de savaşacağına dair inancımı tetikliyorsun.
Kaç defa bu motordan düştüğünü sayamadım, öğrenene kadar ne yaralar aldığını sen biliyorsun. En sevdiğin yolların canını nasıl acıttığını, tek sebebi ise yalnızca tecrübesizce bu yollara çıkman olduğunu biliyordun. Yolları suçlayacaktın, gökyüzü seninle ağlayacaktı o günlerde. Yerler ıslandığında hep onun sözlerini anımsayacaktın. Sokak lambaları ıslak zemine her vurduğunda Matrixi anımsayacaktın. Ne vakit bi sokak lambası altına çöksen ben orada olmayacaktım. Sen vazgeçmemişken, sen hâlâ onu terk edememişken parlayacaktı güneş. Boş yere kapatacaksın kendini eve yine. Boş yere pes etmeyecek, boş yere acı çekmeyi tercih edeceksin.
Bu defa böyle olmasın deme vaktinin geldiğini fark ettiğinden dolayı ondan kaçıyorsun. Böyle zor olmamalı oysa, parmak uçların böyle aşınmamalıydı sırf yola çıktın diye. Bu kadar yememeliydin tırnaklarını, bu denli yapayalnız hissetmeseydin farkına varabilirdin sahip olduklarının belki. Parlak yıldızları rotan yapsaydın belki de kaçmak yerine gezmek için çıkacaktın bu yola. Kendini suçlama, onun yaptıkları affedilir değil. Onsuz olmamayı sen seçmiştin, onsuz olmayı da şimdi sen seçiyorsun. Sorumluluk alma vaktidir hayatının. Hem boş demiyor musun yaşam için, saçmalıktan ibaret görmüyor musun olanları?
Meydan okudun kaçarak ona. Bir seçim yaptın ondan kaçarak. Aşkını, mücadeleni, sahip olduğun tüm acı ve sevinç dolu tecrübeleri attın o çantanın içine. Sen hayatın sana sunabileceği mucizelere kucak açtın giderek. Biliyordun içten içe. Bu bağı kırmalıydın özgürleşmek adına. Son defa ilaç kullandığın zamanları hatırla. Prozac artık yetmediğinde'yi anımsa.
"Bir hapın kimyasına sığdırmaya çalıştık kendimizi, eksik kalan yerlerimizi tamamladık sandık. Oysa hiçbir ilaç, hayatı içimizde bunca eksik bırakılmışken dolduramazdı."
Haplar rahatlatıyordu belki seni, uzaklaştırıyordu gerçeklerden. Onu özlemek, onu düşlemek seni rahatlatıyordu. Ondan bekliyordun bi mucize, onunla olan özgürlüğünü düşlüyordun. Eksik taraflarını onunla kapatabileceğine inanıyordun, o yokken iyileşebileceğine. O geldiğinde dağıldığına bile inandırmıştın kendini. Senin isteğin toparlanmaktı yalnızca. Onunla veya onsuz bir biçimde. Derin bir içsel huzur arıyordun sen oysa, ondan gelmeyeceğini bile bile. Kimse veremezdi çünkü sahip olmadığın bir şeyi. Kendi karanlığını henüz kabullenmemişken, onların sana ışık yakmasını bekliyordun.
Yüzleşmeyi seçtin karanlıklarınla. Yaşanmış pişmanlıkları affettin, kendine hedefler bile buldun. Yaşamak için bir sebep yoktu ortada. Kendine sebep oldun. Gururla gösterdin sahibi olduğun yaraları. "Savaştaydım, bakın bana kurtuldum!" diye haykırdın herkeslere. Kimse işitmedi, sesini yorma. Kanlı savaşlarında kendini yitirmiştin oysa. Yas tutman gerekirken sen gülümsüyordun kaderine. Artık ışık saçan olmuştun, ondan epeyce uzaklarda. "Yaşadım!" diyebiliyor işte insan böyle zamanlarda. Onsuz da olsa, yaşadım.
Şimdi kimse seni üzemez, şimdi kimse seni hatırlamayacak. Şimdi kimsenin umurunda değilsin, şimdi kimse senin de umurunda değil.
Şimdi o yeniden karşında yorgun argın gözlerle. Simsiyah bir surat, simsiyah sakallarıyla karşında cümleler kuruyor. Ondan kaçamadın bak. Yine kendisini sevdirmeyi becerdi değil mi?
Yeniden ölmek mi istiyorsun yoksa?
Çantanı sırtlanmış basıyorsun boşluğa. Karanlığını da, aydınlığını da atmışsın ceplerine.
Onu özlüyor, ona ulaşıyor lâkin onunlayken de yalnızsın. Ne istediğini biliyorsun artık, yaşamak istediğini biliyorsun ve kabullendin.
Adımlar tamamlandı, ve bir döngüye bile girdiler. Artık döngüyü kırma vakti geldiğinden çıktın bu yola. Sağında batan güneş, solunda dağların kızıllığı gözlerinde bir damla yaşla veda etmelisin ona.
Yamacındayken bile olmamalı zihninin derinliklerinde. İçten içe bilmene rağmen, kaybetmişlikleriniz ortak diye, çizdiğiniz portre benzer diye onun sana zarar vermesine izin vermemelisin belki de.
Bazen böyledir insan, bazen bazı zamanlar kendisi gibi olmaz. Kendisi gibi taklitler eder, bir başkasını örtünür üzerine, bazen uzaklaşır olduğu kişiden tamamiyle. Hep bir başkasıyız, kendimiz olmak belki de en zoru. Hep bir maske, hep bir kabullenememe. Hep bir şikayet dört bir yandan gelen. Kimse ulaşamadı huzura, kolay kanmak istemeyenler hâlâ bir arayışta. Kimisi tanrıya sığınıyor bu yolda. Kolaycılık gibi geliyor oysa bana. Kendine sığınmalı gibi hissediyorum, etrafımsa yalnızca hedefler peşinde koşturuyor.
O ise fırsatın varken kaçırmamalısın yaşamı diyip duruyor. Sözleri seni epey etkiliyor olmalılar. Parmağını sıkan yüzükle sana yorgun bir biçimde yasın aşamalarından bahsediyor. Hayır şu an motor yolculuğundasın, ona dair hatırında kalanları silmelisin.
Yasın aşamaları arasında şu an pazarlık aşamasında olduğunu söylüyor. Oysa bu aşamaların döngüsel olduğundan bahsetmiyor. Benim çoktan kırmayı düşlediğim döngüyü henüz tamamladığından bahsediyor. Gözleri yere doğru eğilmiş, tavandan kedi geçiyor. Bir şarkı daha dinlemeli, bir şarkı daha dinlemeli ve öyle kalkmalı. Fakat bir şarkı daha dinliyorsunuz. Sonra bir şarkı daha. Hayır şarkı yok, White rabbit yok, black rabbit yok. Yolculuk yapıyorsun, aynalarını kontrolü ihmal etme. Hızlanmışsın, yeterince hızlısın şu an vazgeçemezsin ya savaşından. Henüz yaşamını sonlandıramazsın, sorumlu olduğun bir yaşam var önünde.
Odaklanman gereken planların var, şarkının ortasında sana elini uzatıyor.
Ona sarılmak istemiş miydin ilk gördüğünde, yoksa yalnızca suratını biraz daha fazla mı seyretmek gelmişti içinden?
Dağlar güzeller, yollar güzeller, vites değiştir. Vitesleri unutuyorsun, hızını kontrol altına al artık. Mola vermelisin belki de, bu düşüncelerle sürmeye devam etmemelisin belki de. Kenara çek, kenara çek, karşında şerit değiştiren bir tır var kenara çek dedim aptal!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder