23 Mart 2023 Perşembe

Kulağını keserek, varoluşsal sancılar içerisinde ziyan olan yulaflı kek

 İyileşme günleri, çakra seansları, yoga hareketleri, var olamayış sancıları, annemi mutlu etmek için bir adım derken ramazan geldi. 

Bizim valide niyetlendi geceden, öptüm uyuttum işe gitmeden. Sabah uyandı erkenden, hazırlanırken iki çift laf ettik. Bir ton dert var iş yerinde yavrumun, mutlu etmek isteyerek sana ne pişireyim demiş bulundum. Ağzımı si.. Söz verme işte önceden ne pişireceğine, umutlandırma kadını da. Pişiremeyince ne yapacaksın diye düşünmeden atıldım. Ne pişirilecek düşündükten sonra yumurtalı karnabahar kızartması, salata yeterli olura karar verildi. Diyette güzeller güzeli kadınım, şekeri biraz fazla çıktı diye müthiş korktuğundan kısıtlıyor yediği saatleri. İlahi bir güç orada bana vahiy indirmiş, kırk günlük meditasyonla mağaranın köşesinde aydınlanmış misali sana tatlı yapayım sağlıklı bir türünden dedim. Demez olaydım sağlıklı diye, can çekişiyor şeker yaptığım kekin içinde. Elma, havuç, hurma biraz da yulaf karıştırıp mikserde çekip sağlıklı toplar yapacağım diye başladığım yolda başıma gelmeyen kalmadı tatlısını satayım. Müsli koydum yulaf yerine, benim mantığımla kurutulmuş meyve ve fındık daha tatlı yapabilirdi ürünümü. Yeter mi hiç bana, bir elma iki havuç koydum ve tam onları koyarken aklıma dahiyane bir fikir geldi. İki saniye boyunca etraf sessizleşti, havuçlar ayaklanıp saygı duruşuna geçtiler ve elmalar öyle bir etkilendiler ki fikrimden püre olmayı kendi iradeleri ile seçtiler. Dünyayı yerinden oynatacak o müthiş dokunuşu bulmuştum ya, sahip olduğum tüm zekayı bunu düşünmek için harcadım o an. Dedim ki korkunç bir öz güvenle, bal mı katsam tadı biraz eksik oldu gibi veya pekmez mi koysam güzelleşir gibi. Tadına bile bakmadan bütün bir ön yargım ile karışımın içine hem baldan hem de pekmezden koymaya karar verdim. Bu sanırım tarihin buluşu olabilir, insanlığın birincil enerji kaynağı uzaklarda ve sonlu falan değil işte tam manasıyla benim zekamdır. 


Yeter mi bu kaos bu bünyeye? Karışımın tadına baktım zehir gibi tatlı, ulen yulafı artırıyorum içerisinde kuru yemişler ekliyorum gitmiyor şekerli tat. Burjuvanın sahte estetik anlayışları gibi tatlı. Olsun dedim bari şekil vereyim bir aldım elime elimde kaldı yaptığım püre. Bal yapışkandı ya la, nasıl düşünemedik? O karışımı bağlayacak birbirine bir malzeme mi koydun ki sen bir de bal atıyorsun içine? Topçuk şeklini de veremediğimizle kaldı ama ben durur muyum? Dur işte bir yerde canını sevdiğim, durmadım işte. Bir işe başlamışım ben bu ürünü kurtarırım diye durur muyum, yarısını aldım bir kaseye. Kasede kek yapacağım göya. Döktüm içine süt, az biraz da kabartma tozu ekledim. Kendi kendime de gururlanıyorum tam o noktada, hepsini atmadım bak kabartma tozunun, matematiksel hesaplamalar da yapıyorum kendi içimde. Varsa iki nöron çarpışan beynimde bütün potansiyellerini kullanarak yumurta kır dediler içine. Elbette dinledim sözlerini ve son iki vasıf yoksunu nöronu da çarpıştırıp bir güzel karışımı çırptım. Attım mikrodalgaya beklerken bir sigara yakayım dedim. Keyfe bak, İngiltere Prensesi mutfağa girmiş sanırsın. 


Aldım küllüğü önüme mekik dokuyorum manasızca mutfağın içinde bir ileri iki geri. Hayatım boyunca yapmadığım sorgulama işini sırf mikrodalgadan gelecek bir çın sesi uğuruna, o küçücük odanın içerisinde icra ettim ben ona yanıyorum. Gözümün önünden hayatım film şeridi gibi mi akmadı dersin, yeni bir din kurmadım mı dersin, acaba tüm ürünü çöpe mi atsamlar ziyan olur yarısını topçuk mu yapsamlar peki ya kek güzel olursa eğer yaptığım topçuklar boşa gidecekler daha neler neler.. O kutsal ses duyuldu, mikrodalga çınn dedi. Açtım pişmemiş, tekrar attım bir daha dön aynı sorgulama sekansına. Bir çınn sesi daha derken 3-4 defa aynı şeyi tekrarladım. Yapışmış kenarları diye yine müthiş zekamı konuşturdum. İki nöron bu defa başka kaseye aktar ürünü eğer altı pişmediyse biraz daha pişirmiş olursun dediler. Yahu herkesin aklından saçma sapan fikirler geçer de süzgeci vardır insanın saçmalama der geçer, bende süzgeç de yok elek de sınır da komşusu da. Aktardım diğer kaseye ama altını görsen kardan adam yaparsın. Karlar kraliçesi Elsa var kodumun kekimsi şeyinde. Lan ben bunu karıştırmadım mı löpçük diye kalmış bu yumurta diye yanarken farkındalık hissiyle bunun sarısı nereye kayboldu triplerine girdim. Borderline yine vurdu beni, kaybolan yumurta sarısına ağlayacağım neredeyse beni o da terk etti diye. Sarısı da olsa kekin altında müthiş pişmiş bir sahanda yumurta olacak üstelik çevresi yulafla kaplanmış. Realizm akımı bu yumurta beyazının kekin altından haykırışlarını sanata aktarmasıyla çıktı ulan, günlük hayat o yumurtadır. Hayır sarı beyefendi madem karışabiliyorsunuz ürünün içinde, beyaz hanımefendiyi niçin yanınıza almadınız? Kee oradan atıldı yulafların karşısına "Niet, nooit, nimeer!". Bir nöron daha işsiz çıktı, geldi o ikilinin yanına beyler dedi bir fikrim var. Hazin olansa hep beraber kulak verdik o fikre.. Süt dökelim karıştıralım tekrar ısıtalım, dedi. İnanılmaz derecede bir yaratıcılık dönüyor beynimde, Van Gogh halt etmiş. Denendi güzeller güzeli abim be, o fikri bile denedik. Isıttık da, süt de ekledik, pişirdik de olmadı ne yaptıysak. Baktım ki keke falan benzemiyor bu, büyük kek kalıbında yapayım bari dedim. Malzemeler eklendikçe daha korkunç bir büyüklüğe sahip çöp yığınına dönüşüyor fakat çaktırmıyorum kesinlikle. Bütün kek malzemeleri var bu karışımın içinde, aldım ürünü eklemeler yaptım, kabuklu yumurtalar mı ararsın yamacında ne olur beni öldürün diye bağıran yulafları mı ararsın kaos oluşturdum iki dakikada. Kriz çıkarttım yemek sektöründe iki saniyede, gastronomi işlevsiz artık bu memlekette. Aristokrasinin salon sergileri gibi kekim, çok ufak ve zevksiz bir kesimin iştahını kabartıyor yalnızca. Her şeye anlam yükleyen eleştirmenler gibiyim kekimin karşısında, aslında emek var içerisinde bile diyorum çaresizce. Monet doğanın tutkusunu bulacağın yer kusmuk gibi görünen kek kalıbımın içinde duruyor uzaklara gitme empresyonizm için. 


Yahu işe başlamadan önce fırını yerinden oynatmam gerekiyor diye üşendiğimden fırını kullanmadan bir tatlı yapma işine girmiştim kendimce. Aklımın ağzına oturayım ki daha fazla iş çıkarttım kendime. Mutfak savaş alanı gibi, kaselerden hurma etleri fışkırıyor, her yere yulaf tanecikleri bulaşmış ben hâlâ kurtaracağım bu malzemeleri diye can çekişiyorum. Fırını yerine çıkartmadan evvel bütün bir tezgahı temizledim, bulaşıkları yıkadım, tezgahı güzelce kuruladıktan sonra sırtlandım fırını. Hadi bakalım, başlıyoruz dedim. Nereye başlıyorsun güzelim, pişmeyen keki yerinden söktün sen yepyeni bir kek oluşturmaya çalışıyorsun şu an. Pişmiş aşa su katmak misali, pişmiş keke süt kattım verdim fırına. Yağ atmayı unutmuş olmama rağmen öyle bir yağladım ki kek kalıbını, yağ bağırıyordu acı acı köşelerden. Aldım kaşığı, karıştırarak her şeyi düzeltebiliriz dedim. Verdim fırına, bekle bakalım hayatımın düzelmesi gibi bunu da. Kaç dakika bekledim bilmiyorum ama bir noktada tak etti canıma. Çıt çıkarttım kalıbı, üstü pişmiş ya olmuş işte diyerek. Nah çekti resmen kek bana, kalıptan çıkartırken ikinci dünya savaş gazisi gibi bacaklarını karşı cepheden topladım kekin. Bir de yüzsüz gibi direneceğim ya bu düzene, süt katıp yeniden fırına verirsen her şey güzelleşebilir. Nöronlarım o noktada istifalarını yazdılar, muhtemelen beynim kendisini uyku moduna aldı, parmaklarım içlerine kapandı, kalp bu duruma sessiz kaldı. Yenilenebilir tek enerji kaynağı benim metanetimdir bu noktadan sonra. Başta üşenmeyip markete gidip, muz alsayım ardından fırını taşımaya üşenmeseydim bu senaryo bambaşka yerlere gidebilirdi belki de. Zeki olduğumu sandığım zamanlar adına kendimden içten bir özür diliyorum, hakkımı helal etmiyorum keklere. Yumurtalı karnabahar kızartması yapacağım derken ciğerine kadar haşlanmış, ölmüş sebzeler koydum güzel annemin yoluna. Beceri dediğimizden bende var olmadığı yetmezmiş gibi onu kurtaracak akıl da pek yok. Acı çekerek can verdi yaptığım kek, sağlıklı olacağım derken kadına şekeri en saf haliyle sundum. Kalıptan çıkmayan ve kaşıkla daldığınız bir değil iki değil sanıyorum ortalama on defa pişmiş direnişçi bir kek o. 2022 Türkiyesinde bilim insanı olma hayalleri kadar kof, saça çalınan boyalar kadar saf, fırınlarda yakılan Yahudiler kadar umut dolu, nükleer bir bomba altında can vermiş bebekler kadar suçlu bir kek o. Kanıyla, canıyla, etiyle, tırnağıyla varlığını bozgunculara karşı savunmuş bir asker o. 

Beni kırmamak için mutlu gibi görünen ise annem gibi annem.. 

Giriştiğim bir işin mümkünse içinden geçmediğim günler dileği ile..

 Saygılar, yulaflı kek. 

Saygılar, Van Gogh. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

#hep dudaklarımı parçalıyorum

Bir rüya gördüm bugün. 18 Şubat, salı.  Yıl önemsiz, saat de yerinde durmuyor zaten.  Sıcak bi suyun içinde, kavrulan etlerimden buharlar yü...