24 Mart 2023 Cuma

Müttefik birlikleri yaklaşmış olmalı Rusya sınırına, hayır beni yakalayacağınız vakit bu değil biraz daha izin verin kaçmama

 Normal şartlar altında suratlarına bile bakmayacağınız, insan yerine koymayacağınız kişilerin sanatları popülerleştiği, revaçta olduğu veyahut anlaşıldığı vakitlerde o insanlara gösterdiğiniz samimiyetsiz sempatinizi anlamış değilim. Bir gruba dahil olma isteklerinize anlayış gösteriyor olsam da bu iki yüzlülüğü kavrayabilmek benim adıma güç. 

"Sakinleş, sakinliği kemiklerine kadar hisset. Benimle birlikte nefes al, yavaş ve derinden. Bak Lucid, duyduğunu sandığın sesler, gerçek değiller. Kimse senin ölmeni arzu etmiyor." diyerek karşısındaki kişiyi sakinleştirmeye çabalıyordu Aden. 

"Bu bir çeşit mesaj olabilir mi bilmiyorum, şu ana kadar hiç teşebbüs etmedim buna. Bu iyi bir şey değil mi?" dedi Lucid.

"Aferin sana, biliyorum ben yanındaydım. Görebiliyorum ne kadar mücadele verdiğini, boşa değil bu uğraşların. Hadi devam edelim nefes almaya olur mu, yalvarırım benimle kal. Nefes al derince bir nefes, takip et midemin büyüyüşünü, bak şu haline karnımın. Görüyorsun değil mi nasıl da biriktiriyorum içimde nefesi, yavaşça içimdeki kötü hislerle birlikte dışarı fırlatıyorum nefesi. Karnını acıtan hisleri üflüyorum bak doğaya. Benimle kal hey, hey, orada kimse yok benimle kal." Omuzlarından tutarak sarstı Lucid'i ve suratına odaklanmasını sağladı. 

"Hey, hey, buradayım. Bizden başka kimse yok burada, beynin yalnız kalmış olmalı seni oyuna davet ediyor yalnızca. Şimdilik onu dinlemeyelim olur mu konuş benimle, müzik evet müzik dinleyelim." dedi Aden.

"Siktiğimin..." Aniden biri ona saldırıyormuşçasına bağırdı Lucid. Artık onu tutması zorlaşıyordu ve ansızın telefonuna sarıldı. 

"Biri arıyor, tanımadığım bir numara. Sürekli çalan bir telefon sesi var duymuyor musun?" dedi Lucid.

"Lucid yalvarırım o telefonla müzik dinleyelim sadece, ne dersin? Derin nefes alalım, izin ver kollarımı serbest bırakıp masaj yapayım kulağının arkasına." diye yalvardı Aden.

"Sen duymuyorsun, senin var olduğuna bile emin değilim." diyerek kaşlarını çattı Lucid.

Adense ellerini tutarak, "Ellerinde dolaşan tırnaklarımı hissediyor musun? Kolunu sıkan parmaklarımı, sana bakan gözlerimi. Öpücüklerimi hissediyor musun yanağında? Buradayım, ben varım sen de aynı şekilde." dedi çaresizce.

Lucid elini hızla çekti ve telefonu yeniden eline aldı, telefonu açmış gibi yaptı ve biriyle konuştu. "Alo!" Şaşkınca bakıyordu ve biranda gözleri büyümüştü. Korktuğu her halinden belliydi bu sebeple telefonu elinden almaya çalıştı Aden. Farklı sesler çıkartıyordu telefon yerine kendisine odaklanması için. Gözlerinde boş bir ifadeyle, "Ölmemi istedi telefondaki ses." diyebildi Lucid. Aden büyük bir kararlılıkla, "Lucid bana bak, gözlerini bana çevir. Kimse senin ölmeni istemiyor, ufak bir oyun oynuyor beynin. Kafatasının içinde beynin var biliyorsun değil mi, biliyorsun, ne kadar zeki olduğunu biliyorum ben senin. Kafatasının içinde gülen kimse yok, sesler anlam ifade etmiyorlar. Şizofreni atağı geçiriyorsun değil mi, sakince bak şu ağaçlara nasıl hareket ediyorlar. Bu büyük uyum içerisinde sana sen hastasın diyemem, beynin yalnızca benimki gibi çalışmıyor. İçeride bir şeyler ters, alışılmadık gidiyor sadece." diyerek işaret parmağıyla kafasına ufak dokunuşlar yaptı Aden. 

"Bak Lucid, şu uyuma ne kadar yakıştığını göremiyorsun. Kendini benim gözlerimden seyredemiyorsun, en güzel icra edilmiş sanat bu ağaçların arasındaki sensin. Gördüğüm güzelliği sana tarif edemem, kimse bu güzelliğin bu dünyadan göçüp gitmesini arzu etmez. Düşmanları kovarım ben, güçlüyüm." dedi inatçı bir tavırla Aden. Vazgeçmeyecekti yarı yolda bırakılmaya meyleden bu adamı. 

Lucid'in göz bebekleri normale döndü ve boynundaki kolyeyi işaret ederek, "Eğer tehlikeli bir hâl alırsam bu numarayı ara, doktorumun ismi ve numarası var. Tam manasıyla hastalığımın ismi ve kendi ismim de yazıyor içinde."

Aden kolyeye göz ucuyla baksa da pek incelemeden, "Tehlikeli bir hâl almayacaksın, benimle birlikte bir ormanda oturuyorsun yalnızca. Müzik dinleyelim hadi." diyerek telefonundan bir müzik platformuna giriş yaptı. Telefonu Lucid'in eline tutuşturarak, "Ne dinlemek istersen yaz, sesleri sanatla bastıralım." dedi. 

Lucid ise bildiği en trash metal şarkı albümünü açtı, "Seni çizebilir miyim? Modelim olur musun?" dedi sakin bir tonla. 

Aden kabul eder gibi kafasını aşağı yukarı sallayarak gülümsedi. Bu gülümseme Lucid'in de tebessüm etmesine sebep olmuştu. Aden çantasından kendi eskiz defterini çıkartarak uzattı. "Benim defterime çizebilir misin rica etsem?" dedi büyük bir mutlulukla. 

Lucid kabul ettikten sonra eline defteri aldı ve tükenmez bir kalem çıkarttı cebinden. Sosyal yaşamdan öyle soyutlamıştı ki kendisini, insanlarla konuşmakta zorlanıyordu. Fakat bu kıza anlatabilmişti kafasında neler döndüğünü. Bu kız sedir ağacı yapraklarının hareketlerini görebiliyordu, kör değildi diğerleri gibi. Kapalı değildi kafasının ona yarattığı sanata ve sanatçıya. Aksine tutkuluydu öğrenmek adına. Lucid içinde büyük bir tutkuyla Aden'e doğru eğilerek "Benim için saçlarını açabilir misin?" dedi nazikçe. Aden saç tokasına uzandı. Usulca çekti tokayı ve savurdu kısacık saçlarını. Simsiyah saçları vardı, karanlığı seyretmek gibiydi saçlarına bakmak. Aden de Lucid için aynı hisleri taşıyordu, simsiyah saçları karanlığı andırıyordu. Her gözlerini kapattıklarında bu ikili, karanlığı değil de birbirlerini göreceklerdi artık. 

Aden üzerindeki hırkayı kollarından çekiştirerek çıkarttı. Vücudundaki dövmeler Lucid'in epey ilgisini çekmişti. Yaklaştı omuzlarına Medusa dövmesini süzdü. Aden bir galeride kendi vücudu sergileniyormuş gibi gururlu bir ifadeyle tek tek gösterdi dövmelerini. "Bana kalırsa vücutlarımız ruhlarımızın tuvali, çok mühim olmayan insanlara içimizi onlarla konuşmadan aktarabileceğimiz tertemiz bir tuval. Bu tuvali kırıp dökebilir, yaralayabilir, üzerinde istediğimiz renkleri kullanabiliriz." dedi Aden. 

Omzunda en bariz görünen dövme Medusa'ydı. Medusa dövmesinin zamanında yaşanmış cinsel bir saldırıyı sembolize ettiğini bilirdi Lucid. Diğer omzuna baktığında kır çiçeklerine rastladı. Gördükleri karşısında iyice şaşkına dönüyordu Lucid, Aden'in göğsünün tam ortasında bir yarık vardı. Yarığın bitiminde chaos yazıyordu kalın bir fontla. Kollarını daha dikkatli incelediğinde jilet izlerini fark etti. İyileşmiş ve üzerini dövme ile kapatmıştı her bir yaranın özenle. Dediği gibi bir tuval misali kullanmış olmalıydı vücudunu, her bir zerrede ayrı bir özen vardı. Kolunu omuzlarından parmak ucuna kadar takip eden düz bir çizgi dövmesi vardı. Kendisi için mi kullanmıştı bu tuvali, yoksa insanlara kendisini anlatabilmek için mi emin olamadı. Keşfetmek istediği kendisi miydi, yoksa insanların onu nasıl görmeyi istediği miydi anlayamamıştı. Parmaklarına doğru uzanan yılan figürlerine baktı, Atlas kelebeği mi vardı kolunda? "Atlas mı bu?" dedi kelebeği işaret ederek. Evet manasında başını salladı Aden. Daha fazla göstermek istiyor gibi tutkulu bir şekilde diğer kolunu uzattı. Limon dilimleri, cennetten düşen melek portresi, kahve fincanları, Latince yazılmış yazılar, ağzına şarap dökülen gözleri bağlı bir kadın figürü. "Çoğu mitolojik figürler, kalanları da tutkularımı sembolize ediyor. Fazlaca insan cinsellik çağrıştırdığını söylese de bu fikre katılmıyorum. Şarap ne zamandan beri cinselliği çağrıştırır oldu ki? Hem gözleri kapalı figürlerin babası adalet terazisini taşıyan kadın değil midir? Bilemiyorum fakat vücuduma çizdiğim portreden memnunum." dedikten sonra karnını ve bacaklarını da açarak diğer eserleri gösterdi. Karnında parça parça yanık izlerine rastladı, sigara söndürülmüş gibiydi etlerinde. Sırtına doğru dövmelerden pek sezilmese de Lucid öyle dikkatli incelemişti ki bu kızı, ufak tefek morluklara rast gelmişti bu inceleme sekanslarında. Göğüslerine doğru yükselen bir ağaç vardı belinde. "Delphi bu, defne ağacına dönüşen bir karakter Yunan mitolojisinde. İskandinav mitolojisini tercih ediyor olsam da Defne'nin hikayesine büyük bir saygı duyarım. Apollo, yakışıklı erkekleri tarif etmek için kullanılan bir tabir." 

Lucid söze atılarak, "Apollo bilinen en Yunan tanrıydı sanırım. Yunan olmayı mı övüyorlar bilmiyorum fakat Yunan olmak sanatla iç içe olmak, kehanetleri yazmak, ışığa hakimiyet, yakışıklı ve estetik bir vücut, şiirler gibi elementlere sahip olduğu için en Yunan o demişler diye duymuştum. Kıskanılası bir karakter." dedi gülümseyerek. 

Aden iç çekerek, "Kesinlikle değil, ayrılığı kaldıramayan bir gerzek o. Delphi onu reddetti diye defne ağacına dönüştürüp kafasına taktı yapraklarını. Bilirsin heykellerinden, ah ne müthiş heykeller onlar. Bak daha bitmedi bacağımda da tahmin et kim var?" 

Lucid dikkatlice bacaklarını inceledi. Parmak uçlarına kadar inen düz çizgi sağ bacağında da vardı. Müthiş çizilmiş, salyaları akan bir kurt figürü ile bir harmoni oluşturmuştu bu çizgi. Sol bacağını incelediğinde gözlerine inanamadı. Dokunma ihtiyacı hissetti içinde, ellerini uzatarak çizilmiş portreyi okşadı. Gerçekten elinde katana tutan bir melek miydi bu? Kendisini mi resmetmek istemişti vücuduna? "Sen misin bu?" dedi şaşkınca.

Aden büyük bir gururla, "Ben yaptım bu dövmeyi, oto portremi yapmak istedim fakat hayal gücümle birleştirmeye niyetlendim. Yeterince dikkatli bakarsan Van Gogh'un göğsüne sıktığı silah sahnesi ile aynı tarla çizimleri var, elbette ayçiçekleriyle dolu. Katana, Taijin kyofusho yüzünden orada. Taijin Kyofusho Asya kültüründe sahip olduğun özelliklerden dolayı kendinden utanmak anlamına gelen bir sendrom gibi denilebilir. Katana ise Harakiri için orada. Öyle büyük bir utanç içinde olmak hâli ki bu, atalarına yapılmış bir saygısızlık gibi. Bu sebeple Harakiri yaparak ölmeyi hak ettiğini düşünüyor. " dedi. Öyle sakin bir tonla anlatmıştı ki ölmeyi ne kadar arzu ettiğini, kendisinden ne kadar nefret ettiğini, gözleri dolmuştu Aden'in. Ellerini suratına yapıştırarak sildi gözlerindeki yaşları ve "Öyle saçma sapan bir şey işte." dedi. 

"Aden." diyebildi yalnızca Lucid yutkunarak. Kelimeleri bu noktada anlamsız kalıyordu bu sebeple ellerini uzatmak istedi ona. Tutması için yalvarır gözlerle baktı. Aden ellerini tuttuğu anda Lucid yeniden arkasında onu öldürmek için gelen biri gördüğünü sanarak ellerini başına aldı korkusundan ve "Hayır!" diye bağırdı. İrkildiğini gören Aden Lucid'ten fazlaca korkmuş olacak ki ellerini sıkarak gözlerini kapattı. Lucid Aden'i o halde gördüğünde, "Özür dilerim, gerçekten özür dilerim. Ben, benim hayatım tehlikede. Peşimde olduklarına eminim ve seni bu yolda koruyamam." dedi üzgün bir ifadeyle.

Aden sakinleşmenin ardından ayağa kalktı ve, "Benim senin korumana ihtiyacım yok ki, bak kollarıma." diyerek kollarını sıkıp kaslarının sıkılığını göstermek istedi ona. "Hem ben cesurum, dövebilirim bana zarar vermek isteyenleri. Adalet ne için var sanıyorsun, çekerler günahlarını, gerçii buna pek emin değilim fakat bana zarar veremezler endişelenme." diyerek yeniden oturdu ağaçların arasına. Bağdaş kurarak, "Bak Lucid, kimse peşimde değil benim. Yalnızca oturup sohbet ediyoruz, birbirimizi tanıyoruz. Bunda yanlış bir şey yok, bacaklarını bastırsana iyice toprağa. Şu güzelliklere bir bak, hiçbir şeye değişmem bu anları."

"Evet fakat anlık bir mutluluk ve huzur bu." dedi Lucid. 

"Anları yaratan bizler değil miyiz, kaosun ortasında kalmışız zaten. Kontrol edebileceğimiz şeyler var bu hayatta. Bu anları yaratmaya kim, niçin çekinsin?" dedi Aden. 

"Ben hariç." dedi Lucid. Gerçekten de istemiyor gibiydi huzurlu anları, alışmış olmalıydı. Aden kolaya kaçmıştı Lucid'i anlamak adına. Alışık olduğu acıyı ondan koparamazdı, kendisinden bile kopartamamıştı henüz. "Sen de mi döngüde hissediyorsun kendini?" dedi iç çekerek. "Hiç çıkamadığın bir acı döngüsü, yaratılıştan kıyamete olan bir döngü, insanlarla kurduğun bağda oluşturduğun acımasız döngü. Öyle alıştın ki acıya, seni hayatta hissettiren elementler yalnızca acılar olmalı. Ölmeyi arzu eden birisi için epey bir bağımlısın gerçekliğe. Hadi beni çiz!" dedi Aden fazla uzatmak istemeyerek. 

"Volentieri Signora!" 

"Grazie Signore per la sua gentilezza." 

"Beni şaşırtıyorsun, yarım diyafram nefesi alabilen bir kız için fazla iddialısın." dedi gülümseyerek. 

"Ah, nezaketine teşekkür ettiğim anda hemen bir saygısızlık görüyorum. Başladı sanırım benim döngüm yeniden. Bayım benim nefesim güçlüdür, üfürükçüler halt yemiş yanımda, neyzenler flütlüktür bana kıyasla." dedi Aden. 

"Nergis çiçeğini mi dövme yaptırsan? Yakışır sanki kişiliğine." dedi Lucid ironi yaparak. 

Aden sinirli gözlerle ona baktığında, "Tamam tamam çizime başlıyorum ben dayak yemeden evvel sana narsistik kişilik bozukluğun var demek istemedim, şakaydı. Meczuplar muaftır dayaktan, sillenizi başkasına saklayın hanımefendi." dedi gülerek. 

Ağaç yapraklarından çıkan kırmızı hışırtılar, gökyüzündeki beyaz ışıklar, mor çimenlerin birbirine sürtünerek soğuk havadan ısınmaları tek tek aktarılmıştı eskiz defterine siyah bir tükenmez kalem ile. Aden ve Lucid bambaşka renklerde seziyorlardı dünyaları belki, fakat sevgi dilleri ortaktı ikisinin de. Lucid ilk defa göğü andıran bir kızla tanışmıştı. Lucid çizimi bitirdiğinde kapkara saçlar, arkasında belli belirsiz dağlar, ağaçlar ve elbette bir türlü gözlerini ayırmadığı kirpiklerini büyük bir özenle çizdi kağıda. Dövmelerini belli belirsiz çizgilerle aktarmıştı, bacağındaki oto portresi olan melek dışında. Son çizgiyi attığında kağıdın sağ üst köşesine tarihi ve saati yazdı Lucid, ardından sağ alt köşesine de imzasını iliştirdi. Aden büyük bir heyecan ile aldı eskiz defterini eline. Bu çizim, gerçekten çok güzel ve özeldi. Gerçekten bu kadar güzel mi görünüyorum diye düşündü. Dalga geçer bir tavırla, "Bu kadar estetik görünen biri değilim, gözlerin mi bozuk?" diyerek kafasını çevirdiğinde Lucid'i görememişti. Sağına, soluna her yere bakmıştı. Ayağa fırladı ve ormanın içine doğru, "Lucid!" diye haykırdı. Hiçbir yanıt gelmedi, gerçek değil miydi hiçbir şey? Biranda yok olamazdı hiçkimse, çizimi kim yapmıştı o halde kalemi bile yoktu ki çantasında.Yaşadıkları yalnızca beyninin bir oyunu muydu? Hayır o yardıma ihtiyaç duyan biriydi yalnızca, ormanda rast gelmişlerdi, o hayal ürünü olamayacak kadar gerçekti. Oturdukları yere döndüğünde yerdeki kolyeyi fark etti. Vücudunu titreten korkuya rağmen kolyenin yanına çöktü ve elini uzattı kolyeye. Üzerinde kendi isminin yazdığını söylemişti Lucid. Kolyeyi eline aldığında gerçeklik bozulmuş, ağaçlar yapraklarındaki morlukları yitirmişti. Kolyenin üzerinde "Hasta adı: Aden Brown, Doktor adı: Lucid Beck." yazıyor bir de numara vardı köşesinde. 

Lucid ne demişti, "Tehlikeli bir hal alırsam bu numarayı ara." Gözlerini sımsıkı kapattı, açtığında her şeyin bir şaka olduğunu duymak istiyordu sadece.

Gözlerini kapattığında artık karanlık yoktu, Lucid'in simsiyah saçları vardı. 

Telefon numarasını yazdı ve aramaya karar verdi doktorunu. Telefon çok kısa çalmıştı, açıldığında bir "Alo!" sesi duyuldu. Lucid'in sesiydi bu. Cevap alamayınca telefonun ucundaki doktor endişelenmiş olacak ki, "Alo, Aden iyi misin?" bir süre daha cevap gelmeyince, "Aden cevap ver bana atak mı geçiriyorsun yine? Neredesin, ilaçların yanında mı?" Aden telefonu kapatmıştı korkuyla. Çantasını yokladı ve içinde doktorun da dediği gibi ilaçlar görmüştü. Telefon yeniden çalmaya başladı, Aden ise ilaçların isimlerini okumakla meşguldü. Her birinden bir tane çıkarttı ve attı ağzına. Kabullenmiş gibiydi durumunu, telefonu açtı. "Ben, ben iyiyim doktor bey. Ormanda, bilmediğim bir yerdeyim fakat kliniğe uzak olduğunu sanmıyorum. Beni bulur musunuz, yeniden atak geçirdim fakat ilaçlarımı içtim. Sizi bekliyor olacağım, klinik girişinden çıkmış ve dümdüz gitmiştim diye hatırlıyorum. Gelmenizi bekliyorum." dedi çaresizce. Yeniden gözlerini kapattı, Lucid'i görmeyi istiyordu yalnızca. Kolyeyi boynuna taktı ve eskiz defterini eline aldı. Lucid'in çizimi duruyordu, arka sayfasını çevirerek gördüğü suratı çizmeye başladı. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü, ağaçlar yaprak döktü ve o an gerçeklik kendisinden utandı.

Perde kapandı, selamlar verildi.

Cordiali saluti. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

#hep dudaklarımı parçalıyorum

Bir rüya gördüm bugün. 18 Şubat, salı.  Yıl önemsiz, saat de yerinde durmuyor zaten.  Sıcak bi suyun içinde, kavrulan etlerimden buharlar yü...