Görünüşe aldanmamak gerek elbette, gözlerinden dallar çıktığını söylemiştim. Kendisine karşı hissettiği nefreti sebebiyle bu acıyı diğerleriyle paylaşmayı görev edinmişti. Acısını hafifletmek için zehrinden vazgeçmek yerine daha agresif bir hale bürünmeyi seçmişti. İçinden geliyordu bu öfke, ne vakit adım atacak olsa gözlerindeki dallar durduruyordu onu.
Bir gün dallardan biri fazla acıtmıştı canını. Büyük bir hınçla kırdı dalı gözlerinden, acısına rağmen. Zehirlenmek bile bu denli korkutmamıştı onu, acıya alışıktı fakat bu acı fazla gelmişti. Ne zehri umurundaydı, ne de kötü biri olup olmaması. Bu dalı kırmak zorundaydı o. Dalın koptuğu yeri kontrol ettiğinde kanının aktığını fark etti. Korktuğunu sezdirmeden kaçtı dalın yanından. Dal takip etmek istedi onu, gidebileceği yere kadar görmeyi arzu etti fakat ne fayda? Zehiri çoktan tatmış olan akrep, akan kanını hiçe sayacak biriydi. Dal vazgeçmedi, takip edebileceği son noktaya kadar peşini bırakmadı. Zehir dolu akrep kaçmaktan yorulmuş olacak, olduğu yere çöküp dinlenmek istedi. Peşindeki dalı göremeyecek kadar umursamazdı. Dal ufaktan da olsa ulaştığında akrebin yanına, akrep çoktan bir tuzağa yakalanmıştı. Dal kurtarmak için atıldı fakat onu kurtaramayacağını anladığında onunla konuşmak istedi yalnızca.
"Ne fayda verdi hakaretlerin, ne fayda verdi çektiğin acılar, ne fayda etti çektirdiğin işkenceler? Belki kendi tuzağına en baştan yakalandın diye küstün her şeye, ardından zehirlemeye başladın etrafındaki herkesi. Gözün bildiğin dalı bile kesip attın, ben bırakamadım seni. Peşinden koştum, yakalamaya çabaladım, her sana yaklaştığımda daha büyük bir umutsuzluğa tutuldum. Lakin ne fayda? Şimdi sorumdur sana, kendi ağına takılmış bir örümcek olarak ölüp gidecek misin, yoksa kendini affedip yoluna devam mı edeceksin? Ben burada ölmeye mahkumum, bir defa kesip attığın dalı yeniden elde edemezsin. Ölüler sana soru soramaz, ölüler seni kurtaramazlar. Bunu fark etmek geç oldu, fakat artık biliyorum ki iyileşmen için yalnızca kendi günahlarını yine kendin affetme yüceliğinde bulunmalısın. Değerlerine ihanet etmiş bir aptal, önüne gelen herkese hakaret ederek, eksikliklerini başkalarına yansıtarak, onları zehirlemeye çekinmiyorsa şayet ben de seni bu karar ile baş başa bırakmaya çekinmiyorum. Beni kestiğin günden beri beni suçluyor, bana hakaretler ediyor ve beni eksik hissettiriyorsun hiç yere. Hiç yere bağırıyorsun hakaretlerinle "Bana ne olursunuz yardım edin!" diye. Farkına varamadığın gerçeklik seni boğuyor bu zindanda. Kabuğunu kırabilir, kendinle yüzleşme cesareti gösterebilir, çekilmez taraflarını fark edebilir, zehrini kullanmamayı seçebilirsin elbette. Kaosa yem de olabilirsin, onunla bir iplik yumağı gibi oynayadabilirsin. Hayat seçimlerimizden ibaret denir, kaderinse bu seçimlere bağlı olduğu söylenir. Her şeyi seçemez insan, seçebilecekleri dış etkenlerden bağımsızdır. Kaosu kontrol edemez fakat kendisini kontrol edebilir. Yağmurdan nefret eden biri, Londra gibi bir yere taşınarak her gün yağmura maruz da bırakabilir kendisini. Belki gözünün içine soktuğun o daldır seni yaralayan, kim bilir. Belki maruz bıraktıklarını değiştirme vakti gelmiştir.
Fakat kendisine aşık bir akrep, göremez eksikliklerini. Gözündeki dal da dile gelse, kaos ondan yana da olsa, seçimlerini de kontrol etse kendisi ile barışmamış ve her gün kavga halinde olan biri yaralanmaya mahkum kalacaktır belki de.
Eğer dal gibiyseniz bu hayatta, kendinizi de sevmemeye ve dolayısıyla kendinize saygı göstermemeye pek bir meyledersiniz. Peşinden koşar durursunuz aslında sizde eğreti duran insanların sizi tamamladığını ve bir parçanız olduğunu hayal ederek. Bu denli bir hayalperestlik sizi kaos içerisinde yapayalnız bırakmakla mükelleftir. Bazen yardım etmek istersiniz parçanız olduğunu sandığınız fakat sizi kesip atmaya çekinmeyen insanlara. Öyle bir yardım isteğidir ki bu, kendinden vazgeçmek yeğdir çünkü zaten kendiniz de hak etmediğinize inanıyorsundur içten içe insanların sizlere verebilecekleri sevgiyi. Sevgisizliğe olan meyliniz belki hiç geçmeyecek. Bunu kontrol altına almayı öğrenebilir, kendinize saygı duyabilir ve akrep gibi insanların sizlerin bir parçanız olmadığı gerçeğini, sizlerin bir ağaç dalı olduğunuzu ve doğanız gereği ait olduğunuz yerin orman olduğunu kendinize hatırlatabilirsiniz. Dal olmaktan bu kadar nefret etmenizi, kendinize dair duyduğunuz utancı ve dolayısıyla bunu takip eden eksiklik hislerinizi çok iyi anlıyorum, ben de bir daldım. Kendime şevkat göstermeyi becermek için çok çaba sarf ettim fakat başarılı olamadım. Kendimi korumak adına başka yollar denedim, hiç bırakmadım bu arayışı. Bırakmayınız arayışlarınızı!
Varsa kafasınızı kurcalayan, merak ettiğiniz veya cevabından tatmin olmadığınız bir fikriniz peşini bırakmayınız. Eğer böyle bir fikriniz yoksa, daha büyük sorunlarınız var demektir. Acilen kendinize sorgulamanız, ölçüp tartmanız gereken hususlar belirleyin. Kafası az çalışan biri, kafasız birine yeğdir. Çabalayan biri, hiçbir vakitte bir şey kaybetmiştir diyemeyiz çünkü tecrübe kayıplar ile pek bir içli dışlıdır. Hiçbir şey kaybetmeyeceğiniz senaryolara kafa yormak yerine harekete geçerek tezinizi çürütecek fikirleri değerlendirmeniz, bu yolda çürümeniz veya düşmeniz mühimdir. Bilgi yolunda ölenler benim için epey değerlidir. Bilgiyi paylaşmaya çekinen insanlardan olmayınız, bildiklerini başkalarına öğretmek hissiyatı neşelidir. Yine de her öğrendiğinizi sorgusuz sualsiz kabul etmek de yanlış olacaktır. Hepimizin az veya çok kafası çalışıyor, düşününüz.
Ortak ahlâk kuralları olduğuna inanıyorum insanların her ne kadar göreceli bir kavram da olsa. Pek değişkendir bu ahlâk problemi, hâlen çözülmüş değildir. Fakat bir değer yakalamak istiyorsanız kendinizde, kendinize ilk başta değerler belirlemekle başlamak iyi bir öneri olabilir kanımca. Tutunacak bir "dalınız" olsun, kendiniz olun o dal. Belki tiksiniyorsunuz şu anda olduğunuz kişiden, utanç verici biri gibi geliyorsunuz kendinize. Belki tamamen değişmek niyetindesiniz, olduğunuz kişi sizi tatmin etmiyor, dal olmayı arzu etmiyorsunuz. Belki henüz daha ne olduğunuzu bile kestiremediniz. Hatalar yaptınız, affedilemez olduklarını düşünüyorsunuz. Biliyor musunuz, şu yaşıma kadar gördüğüm kadarıyla pek çok insan bizler gibiler. Dağılmış bir jenerasyonun, dağılmış bir memleketin tam ortasında doğmuşuz. Dağılmış ailelerin çocuklarıyız. Dağılmış insanların aktardıkları acıları hayatlarımızın merkezine koymuşuz. İyileşemeyiz sanmışız. İyileşmeyi arzu etmemişiz, çabalasak da hep kaybetmişiz. İyileşilir dallarım, iyileşilir. Bu süreçte yoldan saparak daha da iğrenç bir hale de düşebilirsiniz. Seçimleriniz olan mevzularda olmaz pek fakat seçemediğiniz olayları hayatınızın ortasına koymaya da ne hacet?
Hayatınızın merkezinin sizde olduğunu bilmek sizi iyi hissettirse de ölçülü bir şekilde kaosun varlığını da inkâr etmeden sürdürmek bu hayatı mühim olabilir. Kontrol edemezsiniz her şeyi, inişli çıkışlıdır algılarımız. Bir gün öyle hissedersin, yarım saat geçmez yok olur o güzelim hisler. Sevmezsin kendini, kimdi ki sevdiğin kişi? Bira iç, güzeldir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder