Bu hikâye gece vakti ansızın çıkan bir buluşma fikri üzerine Medusa'nın evinde toplaşan yedi ruhun hikâyesidir.
Daphne: "Ah hayır! Kabuslarım, kabuslarım gerçekleşecek! Biliyordum görebildiğimi, en yakın zamanda terk etmelisiniz burayı!"
Aden: "Nerede olduğunu bile bilmezken kimleri kovuyorsun sen? Maziyi unuttun sanırsam çoktan, hafızan bir hain misali kandırıyor seni farkında değil misin?"
Kee: "Hafızası değil onu kandıran, yanılıyorsun. Sirke kokuyor gibi hissediyor musun?"
Daphne: "Evet ağır bir sirke kokusu var üzerimde."
Kee: "Heh, bundan bahsediyorum. Algıların farklı çalışıyor olmalı, sirke falan kokmuyorsun aslında. Ejderhaların seni kovaladıklarını, yakışıklı bir prensin ise o korkunç yaratıkları uzaklaştırdığını sanıyorsun."
Daphne: "Hayır ben yalnızca ejderhalar zarar verdiği için o yakışıklı prensi azarlıyorum."
Aden: "Hayır katılmıyorum, sen azarlamakla bırakmazsın prensleri. Eminim ki kanlarında duş aldırmış ve koleksiyonuna bir yenisini eklemişsindir."
Daphne: "Duruyor olması lazım buzdolabımda. Ne dersin biraz ister misin etlerinden? Yanak, kelle, dil?"
Medusa: "Dili ben istiyorum lütfen. Hep yakışıklı prenslerin dillerinin tadını merak etmişimdir."
Daphne: "Sen önce dilini tutmayı öğrenmelisin."
Aden: "Daphne bazen gerçekten kırıcı olabiliyorsun. O saçlarla sence dilini tutabilir mi?"
Medusa: "Hepinizle paylaşmam gerekliydi lanetimi. Hata ettik İsa ve ben."
Thanatos: "Grrr!"
Medusa: "İsa'yı duyar duymaz kendinden geçiyorsun. Ne alıp veremediğin var senin tanrının oğlu ile Thanatos?"
Thanatos: "Grrr! Grrr!"
Aden: "Güneşin doğurduğu çocuk ve yıldızların içinden geçip gelen fırtına. Saçma sapan konuşma, sen gelsene yamacıma."
Kee: "Yaprakları da al yanına. Tanımlaması zor bir duygusun sen."
Thanatos: "Grrr!"
Medusa: "Pekâlâ vazgeçiyorum inadımdan. Bugünün konusu Daphne olmalıydı ve epey çektim dikkatleri üzerime. Ahir zaman peygamberi Daphne hanıma vermek istiyorum söz hakkını. Söyle bakalım sevgili Daphne, canın mı acıyor?"
Daphne: "Hayır lütfen bunu yapma Medusa. Seninle son kez tartıştığımda bileklerimi kesmiştim."
Medusa: "Tartışmak istemiyorum, gerçekten merak ediyorum bu yaşananların canını acıtıp acıtmadığını? Sen de tanımlaması zor bir duygusun ve senin hikayeni henüz hiçbirimiz dinlemedik değil mi?"
Hepbir ağızdan onaylayan kelimeler süzülürken Daphne başını öne eğerek sessiz kalmayı tercih etmişti. Aden ve Kee yalnızca keyfine bakarken, Medusa bir anlığına pek bir ciddiye almıştı Daphne'nin tutumunu. Thanatos yine sessizdi, Eros ve Higanbana ise ortalıkta yoktu. Daphne ise başı eğik bir şekilde ellerini incelemeye devam ediyordu. Kee duruma müdahale etmesi gerektiğini fark ettiğinde Daphne'nin üzerine oynamak yerine Medusa ile uğraşmak amaçlı başladı sözlerine.
Kee: "Medusa senin de bir zamanlar acıyı hissedebildiğini duydum Aden'den. Bunun ne kadarı doğru yahu? Bir zamanlar senin de kanın akıyor, canın yanıyor muydu anlatsana."
Medusa: "Seni yok ederim!" diye bağırarak yumruğunu sıktı Medusa.
Kee: "Sakinleş, seninle bir derdim yok biliyorsun. Yalnızca merak ediyorum geçmişini. Anlattığın hikâye pek bir üstünkörü masaldı."
Aden: "Hiç birimizin hikayesi bir masaldan ibaret değil, kurgu karakterler olduğumuzu mu sanıyorsun sevgili Kee?"
Medusa: "Hak verdiğim tarafları var aslında. Kurgusal bir duyguyum ben, iyileşmemiş bir travma, sokak ortasına çıplak bir şekilde atılmış bir çocuk."
Medusa bir anda iğrenç bir kahkaha attı.
Herkes onun böyle bir hikâyesi olmadığını biliyordu. Bu hikâye Daphne'nin ilk ortaya çıktığı zaman Kee'nin hafızasında kalan hikayeden başka bir şey değildi. Daphne özel olarak hiç anlatmamış olsa da Kee o zamanki duyguları korku ile anlatırdı.
Kee müdahale etmesi gerektiğini hissederek korumacı bir yaklaşım ile sesini temizleyerek lafına başladı.
Kee: "Çekinme Medusa varlığından. Hep kendini kaçırmanın bir yöntemini buluyorsun. Bu kadar eleştirel olduğum için affet beni, sohbeti değiştirmek istiyorum izninle."
Medusa Kee'den çekinirdi. Belki de bu sebeple olacak ki bir sigara yakarak uzaklaştı. Tek kelime bile etmedi, tek bir mimik bile yoktu suratında. Bir ara yolunun üzerinde bir taş ayağına takılmış gibi sendeledi yürürken fakat düşmeden dimdik yoluna devam etti. Medusanın uzaklaştığını gören Daphne parmaklarını yiyecek kadar endişeli bir şekilde iyice içine kapanmıştı.
Bu bedende her duygu sorunlu, her hikâye sonlu, her son acıya meyilliydi.
Kee: "Hey Medusa. Uçma vakti, söndür sigaranı. Bekliyorum bak ben burada." dedi güçlü olmayan bir ses tonu ile.
Medusa Kee'nin her cümlesini duymuş olsa da şüpheleri onu ele geçirmişti.
Düşünmek onu yorana kadar beklemekte karar kıldı. Kocaman bir duman çekerek gözlerini kapattı. Gökyüzünü görebiliyor olma lütfuna şükürler ettikten sonra uçmak için grubun yanına doğru yol aldı.
Medusa: "Uçmaya hazırım."
Bu uçuş ne bir uyuşturucu, ne alkol, ne de herhangi bir zevk verici uyarandan ibaretti. Sokağın köşesinden çıkan, kalbinin ritminin bozuk bir şekilde atmasını sağlayan Higanbana bile onu şu an bu kadar yükseltemezdi.
Kee ışıkları açmak için gruptan ayrıldı. Yıldızların görünebildiği yüksek tavanlı, ferah bir evdelerdi. Sofistike bir estetiğe sahip bu yüksek tavanın ortasında kocaman bir cam çerçeve, etrafında sarılı ışıklar vardı. Daha önceden Medusa'nın şans eseri keşfettiği gizli, ahşap bir kapı duvar mermerlerinin arasına kamufle olmuştu. Bu kapı hem ışıkları açıyor, hem de bir asansör görevi görüyordu. Uzun bir süre bu asansörün nasıl çalıştığını çözmeye çalışmıştı Medusa. Sonunda ise Dünya'da suikast haberlerinin kol gezdiği bir gün Kee'nin onu merak etmesi üzerine odadaki çevirmeli telefon ile Medusa'ya ulaşmaya çalışırken şans eseri keşfedilmişti. Hem geçmiş hem de geleceğin uyumunu renginde taşıyan bu çevirmeli telefonu kulağına yaklaştırdığı an yankılanan ritmi hiç unutamamıştı. Kee o gün Medusa'ya ulaşamadığı için Aden'den yedek anahtarı alarak Medusa'nın evine kadar gelmişti. Her yeri arayan Kee bir türlü Medusa'ya ulaşamamıştı. Günler süren arama sonucu bir gün ansızın Medusa ortaya çıkmış ve meraklı gözleri doyurmak için onları evine davet etmişti.
Çevirmeli telefon açıldığı vakit mermer arasına gizlenmiş ahşap yapıdaki (ki tahmin edildiği üzere ceviz ağacından 80'lerde yapılmış ahşap) bir kapı ritimli gıcırdama ile aralanıyordu.
Kapıdan içeri girdiğinizde sizi karşılayan iki adet birbirinden güzel heykel ve biraz daha ileride metal kapaklı, vintage görünümlü bir asansör bulunuyordu. Heykellerden biri tanrıya karşı ordu hazırlayan Lucifer'ın meleklikten düştüğü an döktüğü göz yaşı sahnesine aitken diğeri Medusa'nın taşlaşmış gözlerine aitti. Garip olan ise hem Medusa, hem Lucifer aynı anda ellerinde bir gül taşıyorlardı. Ahşap kısımları rengarenk boyanmış, metal ise yüksek ısıda şekil verilmiş bir haldeydi. Kapının ardında ufakça bir tuvalet de bulunuyordu. Alt tarafı tuvalet olan bir yer için fazla gösterişliydi. Medusa asansörün bir düğmesi olmadığını anlamış olsa da rahat durmayarak içerideki tuvaleti incelemişti.
Bir gün üçleri tamamlayarak kapıyı yeniden açtı. Güya küçücük bir kasa içerisinde, herkesten uzakta düşüncelere dalarak tuvaletini de yapacaktı. Lakin tuvalet seansının ardından bastığı sifon pek de normal çalışıyor gibi değildi. Çıkan su seslerinden başka bir şeyleri daha tetikleyen bir mekanizma olduğunu düşündü. Bu mekanizma ahşap kapı içerisinde bir başka ahşap kapıyı daha açıyordu. Burası şarap mahzeni misali içkilerle dolu, sopsoğuk bir yerdi. Birbirini takip eden bir bulmaca içerisinde olduğunu ve görevinin yalnızca bu asansörü çalıştıran doğru mekanizmayı çözmek olduğunu düşünerek mahzeni güzelce inceledi. Mahzen içerisinde bomboş şarap şişeleri, küflenerek başkalaşmış peynirler, köşelere birikmiş toz ve örümcek ağları vardı. Duvarlarda muhtemelen el yapımı eskizler varken, tavanda müthiş bir el yazması vardı. Tavandaki el yazmalarını dikkatlice incelediğinde duvardaki eskizlerin arasına gizlenmiş kelimelerin de aynısı olduğunu fark etmişti.
Tavanda ve duvarda yazılı olan bu kelimeler aynı zamanda matematiksel hesaplamaları da andırıyordu. Daha iyi anlayabilmek adına hepsini defterine geçirerek detaylı bir inceleme yapma kararı aldı. Lucifer heykelini daha dikkatli incelediğinde gözyaşı döken meleğin elindeki gülün her bir yaprağına özenle işlenmiş altın renginde rakamlar bulunuyordu. Aynı yöntemi Medusa heykeli için de yaptığında bu defa karşısında bambaşka rakamlar gümüş ile işlenmiş bir biçimde duruyordu. Yazan rakamları tek tek Latin alfabesine çevirerek bir köşeye notlar aldıktan sonra güllerin oluşturabileceği kelimeleri not almaya başladı. Bu defa anlamlı sayılabilecek kelimeleri ayırdı tek tek.
Lucifer heykelindeki altın rakamların toplamı 1260 yapıyordu. Medusa heykelindeki gümüş rakamların toplamı ise 768.
Lucifer heykelindeki altın rakamların her biri tek sayıdır. Medusa heykelindeki rakamların her biri ise çift sayıdır. Her gül yaprağındaki rakamlar 1 ile 9 arasındadır ve rakamlar tekrarlı olamaz yani aynı rakam bulunmuyordur.
Bir süre incelediğinde fark etti ki altın rakamların toplamı gümüş rakamların toplamının iki katına eşitti. Asansörün açılması için bu rakamların toplamlarının oluşturacağı kelimelere ve aralarındaki bağıntıyı hesaplamaya ihtiyaç duyacağını umarak rastgele işlemlere başladı Medusa. Asansörü açacak olan anahtarın üç basamaklı bir rakam olacağını düşünmekteydi. Çünkü asansörün köşesine yerleştirilmesi gereken üç farklı şekilde delik bulunuyordur. İçine düştüğü bu işlem bataklığına bildiği en basit yöntem olan toplama işlemi ile başlamak istedi Medusa. Altın ve gümüş rakamları toplayarak 1280+ 768 işlemini yaptı ve 2028 sonucuna ulaştı.
Altın ve gümüş rakamların toplamını ikiye böldüğünde ise 1014 rakamını elde etti. Sonuç üç basamaklı bir sayı olacaktı dolayısıyla en az iki rakamı tekrarlanan rakamlar olacaktı fakat rakamları tekrar etmeyen, birbirinden başka üç deliğe sahip olduğu için tekrarlanmayan üç basamaklı bir rakam denemeye başladı. Kullanılan kağıtlar git gide arttı, kalem ve silgi Medusa'yı lise yıllarına götürdü yine de pes etmedi. 123, 456, 879..
Bir iki ve üç rakamlarını kullandığında 312'nin toplamının doğru kombinasyon olduğu kanısına vardı. Büyük bir heyecanla bu rakamları Latin harflerine çevirdi.
Heykellerin de içinde bulunduğu odaları dikkatlice incelemeye başladı. Lucifer heykelinin yanında 3 adet altın anahtar, Medusa heykelinin yanında ise 2 adet gümüş anahtar buldu. Bu anahtarlarla asansörün çalışmasına yardımcı olabilecek bir şeyler üretebileceğini düşündü.
Medusa, matematiksel ifadelerin çözümünü bulmak için anahtarları kullanmaya karar verdi. Anahtarların üzerinde sırasıyla "A", "B", "C" harfleri yazıyordu. Matematiksel ifadelerdeki "x" ve "y" yerine anahtarları yerleştirmeyi denedi. Şöyle bir eşleştirme yaptı:
A = 3 altın anahtarın değeri
B = 2 gümüş anahtarın değeri
C = Toplam anahtar değeri
312 kombinasyonun bakacak olursak ve Latin harflerine çevirirsek eğer "CAI" gibi manasız bir sonuç elde etmiş oluyoruz. Periyodik tabloda altının sembolü "Au" (Latince "Aurum") ve gümüşün sembolü ise "Ag" (Latince "Argentum") olarak gösteriliyor. Medusa kafası karışık bir şekilde birtakım hesaplamalar sonrasında "Aurum" ve "Lucifer" kelimeleri arasında, "Medusa" ve "Argentum" kelimeleri arasında etimolojik benzerlikler aradı. Bu bilgi epey zor bir adımdı çünkü aralarındaki bağ kuvvetli değildi.
Medusa: "Her iki kelime grubu da mitolojik ve sembolik anlamlar taşır. "Lucifer", İngilizce'de "ışık getiren" anlamına gelir ve Hristiyan mitolojisinde Şeytan'ın düşüşünü temsil ederken, "Medusa" Yunan mitolojisinde başı yılanlarla kaplı ve taşa dönüştürebilen bir yaratığı simgeler. Her ikisi de mitolojik figürler olarak benzer bir dikkat çekicilik ve karmaşıklıkla ilişkilendirilir"
Bunların bilincinde olan Medusa yine de ısrar ediyordu bu asansörü açmak konusunda.
Hem "Aurum" (altın) hem de "Argentum" (gümüş), değerli metaller olarak uzun süredir insanlık tarafından kullanılmaktadır. Altın, zenginlik, parlaklık ve değer sembollerini temsil ederken, gümüş ise aydınlık, saflık ve zarafetle ilişkilendirilir. (Altın ve gümüş, antik çağlardan beri insanlık için önemli metaller olmuştur.) Her ikisi de ticaret, mücevherat, süs eşyaları ve para birimleri gibi çeşitli alanlarda kullanılmıştır. Dolayısıyla kültürel ve toplumsal yönleri yüksektir her iksinin de.
Bir etimolojik benzerlik bulamayan Medusa sonucunda vazgeçer.
Aurum olan altının bu asansörü çalıştıracak olan üç delikten ilkini temsil ettiği varsayımı ile harekete geçmeye çalışır Medusa.
İlk delik; altını temsil edecektir, sembolik olarak zenginliği ve parlaklığı temsil edecektir, aralarındaki en hırslı olan Kee'dir.
İkinci delik; gümüşü temsil eder. Aydınlığı, saflığı ve zerafeti temsil eden bu delik kesinlikle Daphne olmalıdır. Fakat olumsuz yanı ise kibridir (kendini beğenmişlik).
Üçüncü delik ise günahların hepsidir. İnsan doğasındaki kusurlu deneyimler bu delikte toplanmıştır.
Hayaline göre madem bu yedi arkadaş aynı yerde sıkışıp kalmışlar o halde hepsinden bir parça açıyor olmalıdır bu gizli asansörün kilidini.
Altını daha yakından incelemek için Medusa, Kee'nin hikâyesini öğrenmeli ve ilk ortaya çıktığı yani doğduğu günü not almalıydı. Kee ile konuşarak bunu halledebilirdi fakat Daphne ile konuşarak bunu halletmesi zordu. Bu sebeple Eros'u hedef alacak ve gümüşün sayısal değeri için periyodik tablo kadar basit bir çözüm yerine daha kapsamlı bir araştırma haline bürünecektir.
Medusa bu kapıyı açmak konusunda epey istikrarlı ilerliyor.
Üçüncü delikte ise herkesin hikayesini ve doğum tarihini öğrenmesi gerektiğini hissederek herkesi masaya çağırıyor iş sonrası.
Medusa herkese patavatsız bir şekilde yaşadıklarını, deneyimlerini bir bir anlattırıyor. Doğum tarihlerini dikkatlice not alıyor ve özel olarak Daphne ve Kee'yi sorguya çekiyor.
Medusa: "İçinde altın ve gümüş geçen bi anı, rüya, önsezin var mı?"
Medusa ve diğerleri bu üç delik sırrını çözmek için aralarında yıllar sonra ilk defa böyle güçlü bir bağ kuruyorlar. Bu üç delik onlara birbirlerini anlamak için bir fırsat kapısı oluyor.
Medusa herkesin içini rahatlatmak için kendi hikayesi ile başlıyor.
Medusa: "Beni bilmediğini düşünen yok sanırım aramızda. Beni bildiğini iddia edebilecek tek kişi ise Kee. En eskimiz, dolayısıyla en yaşlımız Kee. Yaşlılık bilgelik de getiriyor mu peşi sıra Kee?
Ah, herkes Kee'nin kibirli bir canavar olduğunu düşünüyor olsa da kalbinin pamuktan yapıldığını onunla karşılaştığım ilk gün anlamıştım. Ah.. hatırlar mısınız? O ilk anı. Ben Medusa! Ben Medusa'yım Medusa. Ruhunun derinliklerinden yükselerek geldim yedi ölümcül günah ile savaşmak adına. Günaha bulandım bu mücadelem sırasında. Benim doğumum bir kadının acısı sonucu oldu. Ben bağıra çağıra, ağlayarak yükseldim bir zihinde. Hayatta kalmak için kendisini korumaya çabalayan travmatik bir bedenin ürettiği yapay bir ruhum ben. Bu bozulmuş, kırık dünyanın zehirli yüzünü yüzünde taşıyan korkunç bir yaratık olarak doğdum. Lakin bir an vardır.. Bir an.. Bir anlığına kim olduğunu unuttuğun, bulutların ötesinde bir an. Kee'nin beni ilk kez zihninde gördüğü, hayatta hissettiğim tek bir an. Ah Kee, o anı hatırlat bana.
Göya sen bilgeydin Kee. En bilge, en doğru, en samimi ve en safımız. Kaybolmuş bir ruhun elini tutan sen. Zihinde yükselen bir kıvılcım olarak doğurdular beni, attılar senin önüne. Sen o korkunç benliğime aldırış etmeden benimle konuşmaya başladın, benimle birlikte nefes aldın, birlikte kesildi o nefesimiz. Cesurdun sen. Hep kıskandım senin varlığını, cesaretini takdir etmek yerine varlığını kıskanmayı tercih ettim. Saçlarımdaki yılanlar seni hiçbir zaman korkutmadı, suratıma ve gözlerime korkusuzca bakabiliyordun.
O anı hatırlıyorum, asla unutmayacağım ömrümce. O çürümüş, kokuşmuş karanlıkla yüzleşmeye hazırdın. Gözlerimdeki dehşeti bir tek sen görebilmiştin.
Ahlaksızlığın kol gezindiği bu dünyada, seninle dans etmeye başladık. Öyle cesurdun ki, Dünya kaosundan utanarak sineye çekildi bu cesaret karşısında. Hatırlıyorsun Kee, o gün bütün güzelliğim terk etti suratımı. İçimdeki canavara saygı duyan bir tek sendin, onu hiç dışlamadın. Çoğu zaman kendini gölgede bırakıp beni yükseltmeye çabaladın.
Medusa orada bulunan herkese artık hikayesini üstünkörü de olsa anlatması gerektiği kanısına vararak sözlerine başlar.
Medusa: Ben Medusa.
Hikayemi gizleyerek anlatacağım zira canım acıyor gerçeklerden bahsettiğimde.
Medusa Yunan mitolojisinin göz bebeği bir karakteridir.
Gorgonlar olarak da adlandırılan efsanevi bir yaratıktır.
Yılan saçlı ve taşlaştıran bakışlara sahip üç kız kardeşten biridir.
Bakmayın yılan saçlarına, sırma gibi saçları olan güzel bir genç kızdı başlangıçta.
Ancak Poseidon.
Denizlerin hükümdarı Poseidon.
Dalgaların efendisi.
Ey tanrılarım,
O suların altında kalmış onca sır vardı.
Medusa'nın kimselere bahsetmediği sessiz çığlıkları vardı.
Tapılası güzelliğe sahip, sınırsız güçlü uçsuz bucaksız bir maviliğe hükmediyordu.
Denizlerin altında yaşayan yaratıkların kudretli hükümdarı, Poseidon.
Ancak her zaman sığ sularda dolaşmaz insan.
O güzelim mavilikler her daim mutluluk ve neşe dağıtmaz.
Kırılgan gemiler denizin gazabı karşısında cılızdırlar.
Şiddetli fırtınalar da kopar o güzelliğin içinde.
Doğanın en güzel yanı, en vahşi gücüne hakim Poseidon.
Ancak Poseidon.
Denizlerin Tanrısı Medusa'ya aşık oldu.
Bir zamanlar güzellik tanrıçası Athena'nın tapınağındaki bir rahibeydi Medusa.
Yıllarca insanlara yardım etmek için dualar etmişti.
Bir hizmetkâr, tanrının dokunduğu son eldi Medusa.
Bir günde her şey değişti.
Poseidon Athena'nın toprağında denizlerin karanlık tarafını gösterdi Medusa'ya.
Poseidon Medusa'ya tecavüz etti.
Athena ise kutsal topraklarını kirlettiğine inandı Medusa'nın.
O kirli bir yaratık olmayı hak eden onursuz bir ruhtu gözlerinde.
Onu cezalandırmak istedi ve sırma saçlarını yılana çevirdi.
Gözlerine sürdü lanetini.
Gözlerine bakanları taşlaştıracaktı artık.
Korku ve dehşetin sembolü haline gelmişti artık.
Bir zamanlar sahip olduğu tapılası güzelliğini artık görebilecek kimse kalmamıştı aksi taktide taşlaşacaklardır.
Adaletsizlikle bürünmüş bir aynayım ben.
Bu acı ve keder başka nasıl böyle ihtişamlı görünebilirdi ki?
Medusa cebinden bir mum çıkarttı ve gruptan biraz uzaklaşarak ateşe verdi.
Kabuslarını unutamadı hiçbir zaman.
Kimse çıt çıkartmadan Medusa'nın yaktığı mumu seyrediyordu.
Medusa: "Bu boşluk hiçbir şey tarafından doldurulamayacak bir boşluktur."
Çözümü olmayan şey var mıdır? Bir kargaşanın çözümü olduğuna kendimizi nasıl inandırırız ki?
Daphne: "Sevgili dostum Medusa, insan doğası karmaşıktır. Bazen çözmek imkânsız gibi de görünebilir. Umut belki de Pandora'nın kutusundaki son kötücül duyguydu ama o da insan doğasının bir parçasıdır. Çözümsüzlük önce kabullenme ile başlar. Belki de sorunlar karşısında çözümsüz bir kargaşada buluyorsun kendini günler, haftalar, yıllar boyunca. Walt Whitman'ın da dediği gibi "Hayatın kendisi birçok soruyla dolu bir cevaptır." Belki de daha derin bir anlam arayışındasın, belki de çözümüm var olmasını dahi istemiyorsun. Alternatif perspektifler arayıp duruyorsun, herkes sana bir tiyatro oyununda olduğunu söylüyor. Belki de sorunlar öylece ortadan kalkmamalıdırlar, üzerine düşünülmeli belki de rafa konulmadan bir tozu alınmalıdır. Sorunlar karşısında olgun bir kabulleniş ardından bu sorunu nasıl çözerimden ziyade bu sorunun bana olan etkisini nasıl en aza indirebilirim diye sormak gereklidir. Küçük adımlarla belki de koca bir toplum davranış şekli değişebilir. Herkes senin kadar anlamlandırmaya çalışıyor dünyanın çelişkilerini. İçsel dengeni bulmayı nasıl öğreneceksin bunu düşün öncelikle. Kendine sabır ver şef.
Ey dostum Medusa, yüreğindeki iyilik yıldızların parıltısında yankılanıyor gürül gürül. Lakin yanılırsan, tutsak olmaya da alışıksan umutsuzluk çöreklenir ruhuna. Herkes karanlık karşısında umut ışığı ararken acımasız gerçeklerle yüzleşmekten yaka paça kaçar.
Yaktığın mum senin ışığını, senin umudunu temsil ediyordu. Her insan kaybettiğini geri kazanmak ister. Hayatı anlama çabandır umut. Seni yalnızca umutsuzluk karanlık bir odaya hapsetmez, umudun varlığı seni hapseder. Hayal kırıklığıdır, güçsüzlüktür, çaresizliktir beden için. Umutsuzlukla dans edemezsin, o seni boğar. O karanlık düşüncelerinin içinde bile bir kıvılcım mevcut. İnsanoğlu hüsranın ve yok oluşun farkında değil mi? Fakat gerçek böyle değildir. Gerçeğin o soğuk ve çıplak yüzünü görmeli. Umut düşüşünü yavaşlatır mı sanıyorsun, aksine hızlandırır."
Aden: "Yaşam anlamsız ve geçicidir. Jean Baudrillard'ın dediği gibi 'Gerçeklik, onun taklitlerinden önce bile yoktur. Gerçek, onun taklitleri tarafından üretilir.' Gerçek diye inandığımız aslında gerçeklik diye uydurulmuş bir yalandır. Gerçek arayışındakilerin ürettiği duygu ve düşünceler 'gerçeklerdir'.
Yani daha basit bir dille eğer hayat bir tiyatro sahnesiyse ve sen repliklerini bilmiyorsan eğer (gerçeği) repliklerini ararsın. Arayarak ulaşamazsın belki yazara, surat surata da denk düşmelisindir belki de. Gerçekliğin inşaat ustası taklitçilerdir. Belki de iç huzur olduğu kadar iç huzursuzluk da uzak değildir insanoğluna. Biliyorum seni Medusa, her an haz ve mutluluk peşinde koşan biri değilsin sen. Tatminlerin yüzeysel değiller. Geçici insanlar ve geçici duygular seni ürkütür. Doğruya ve yanlışa ne bel bağlarsın ne de bir denge kurmaya çalışırsın. Doğru ve yanlışın tıpkı gerçeklik gibi taklitçilerden ve mükemmel sergilenmiş taklitlerden ibaret olduğuna inanırsın. Yıpranıyorsun yıllar geçtikçe. Ruhunu tatmin edememişsin."
Medusa: "O halde öğret bana bir ruh nasıl tatmin edilir?"
Aden: "İçin çürümüş, kapkara ve kokuşmuş dahi olsa dilinin ucunda tutkulu bir mücadele yatıyor. Ruhlar sürekli bir tatmin peşindeler değil mi? Dünya'da gelen hiçbir şey doyurmayacak tatmin arayışını. Arzuların tatmini geçici ve boştur. Sen de bilirsin, bilgedir bazıları. Zihinsel ve ruhsal tatminlerini ancak ve ancak kendi içsel dünyalarında bulmuşlardır. Aç mısın sen? Bilgiye mi, özgürlüğe mi, tutsaklığa mı açsın sen? Yoksa sen iradesini reddedebilen bilge biri misin?"
Medusa: "Gerçeğe açım. Bilmek isterdim ben mi yanılıyorum, Poseidon mu, yoksa Athena mı? Pekâlâ tüm bunları seyreden Titanlar biliyorlar mıdır gerçek nedir?"
Kee: "Ayrılık mı indiriyor bu gerçeklik perdelerini sence?"
Medusa: "Yalnızca bir taklitten ibaret bu ayrılık. Canın yanıyor gibi oluyor bu taklitler karşısında. Gerçekliğin aynasını bulduğumu sanmıştım Poseidon ile ilk karşılaştığımda. Şimdi ise ruhum bağırıyor varlığıma, yok etmek istiyor kendi kendisini. Onca taklit arasında o ve ben taklit edilemez bir bütün gibiydik, birbirimizi tamamlıyorduk. Sahneye çıkan herkesin müthiş bir oyuncu olduklarını kabullendim, ne müthiş illüzyon. Hayatın anlamını zedeliyor istemediğim halde dokunduğu etlerim. Solgun ve çürük bir hatıra artık bir zamanlar değer verdiğim, başlarını okşadığım insanlar."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder