Kafaları masaya dayanmış sandalyeler kadar ortak bir noktadayız oysaki. Ancak yine de hepimizin kendine özgü fikirleri var. Herkeste başka bir sır.
Sırlar çoğu zaman özlemle yoğuruluyor.
Özlemiyorum diyemem, çok özlüyorum ve yazılarımı da etkiliyor bu duygusallığım.
Daphne ister istemez müdahil hipotalamusa.
Efes de eşlik ediyor mudur bu serüvene? Bana öyle uzaksın ki.
Küçük bir grup, dedikodu kazanı ve bir tutam biberiye ekle. Tarife sevgini, bolca nefretini de koymayı ihmal etme.
Aden: " Süsen!"
Süsen deme şuna, öğrenemedin mi ismini hâlâ? Atropa belladonna o.
Güzelavrat otu derler bizde ona.
Her yerinden zehir akıyor yaprak, çiçek, gövde ve meyveleri atropin toksini üretiyor.
Kas felci geçireceğini sanmıyorum, kusman muhtemel. Kas felci korkutmamalı.
Belki de keşiflerine ilham olacak olan bu kusmuktur. Trajikomik bir ironi.
Hipotalamusun derinliklerinde ilginç bir oyun döner. Dürtülerin saklanmış, çoğu zaman gösterilmemiş gizinde yatan bu hazine Daphne gibi şımarık bir kız çocuğunun ellerinde.
Hayatın kaynağı olan iştah yatıyor bu bezde.
Besin mi diyelim yiyeceklere? Besinlere duyulan istek ve arzumuzun kaynağı sende.
Fizyolojik tamam da psikolojik olarak bile etkileniyor bu illet. Bunu düzenleyen hormonlar da coştu mu coşuyor, küstü mü küsüyor insana. Leptin tokluk, apati yaratıyor. Ghrelin ise açlık, aşerme. Açlık ve toklukla batchata yaparken buluyorsun kendini apansızca.
Susuzluk da Daphne'nin kontrolünde, uyku da.
Her şey sana bağlı Daphne, oyun kurucu sensin.
Ama ailemi seviyorum ben Aden. Oyun kurucu olmak istemiyorum, oyun bensiz devam etsin de demiyorum ki. Sıradan bir oyuncu olmak, kimi zaman şut çekmek kimi zaman pas atmak istiyorum yalnızca.
Mikrofon elinde, tüpe zam gelmiş olmalı.
Millete bakıyorum telefonu cebinde telefon ile konuşuyor. Kaymakam olacak bizimki büyüdüğünde.
Derinin altında ne var?
Epidermis var işte, zeytini toplayan o. Erik ağacının bir meyvesi ziyan olacak diye ne kadar dertleniyorlar biliyor musun sen? Epidermis sımsıkı bir kalkan, kampa giderken unutulan battaniye. Güneş nefes verdiği vakit renkleri uyanır, kapkara olursun.
Dermis var bir de bilirsin. Elastikiyet diye telafuz etmekte zorlandığım bir özelliğe sahip. Dayanıklılık ve elastikiyet ondadır. Sinir uçları, kan damarları yollarını burada bulur. Duyguları hissedersin epidermis sayesinde.
Niçin derinin katmanları çekti ilgini biranda?
Narkotikçi bir polis memuru maseratiye biniyor ve villada oturuyormuş. Karısı ise zayıflama çayı satıyormuş.
Derinin katmanları değil kastım, yanlış anlaşıldım. Hipo dermisi unuttun, yağlı hücreler konaklar orada. Sinirler köprü gibidir arasında.
Sporcuyuz, siyaseti sevmeyiz. Bahçeli var, bahçesiz var. Meral Akşener resti çekti, size hayatta başarılar. İstanbul'da emeğimiz vardı. CHP ile muhabbeti araladı, altılı masaya geri dönmesinin üzerine oy kaybı pek bir fazla oldu. Sanırsam tamamen zıtlaşmaya başladılar.
Hipo dermis diyorduk. Cildin en alt tabakası. Termal izolasyonu ayarlayan, seni darbelerden koruyan lakin onbeş temmuzdan müdafaa edemeyecek olan, enerjini depoladığın bir katman.
Tanrı dünyayı üç günde yapmıştır.
Atomaltı parçacık fiziğinde de üç temel parçacık bulunur. Elektronlar, protonlar ve nötronlar.
Hiç oraya girme derim ben. Bırak bu yazımızı da kirletme bilimsel saçmalıklarınla.
Bilimsel saçmalıklar mı dedin sen? Sanırım yok olma arzunu ancak böyle güzel dile getirebilirdin. Seni keserim! Şu karavanı görüyor musun?
Otizim spektrum bozukluğu da diyebilirsin buna.
Hayatınız yalan ya. Örümcek gördüm diyorum, neden inanmıyorsunuz.
Neden insanlar sana "Pardon!" şeklinde seslendiklerinde korkudan bayılacak gibi hissediyorsun ki? Kan basıncını arttırma sebebin tam olarak vazopressinden mi gelmekte?
Bira içmekle alakalı değil bu aşırı idrar ihtiyacın.
İki dakika içinde yataktasınız.
İnsanlar değer verdikleri yardıma ihtiyaç duyduklarında içten bir arzu ile onlara yardımcı olmak isteğinde bulunabilirler.
Fakat önüne bir engel çıkar, adım dahi atamazsın.
Değer verdiği insanlar herhangi bir yardımı kabul etmiyor, istemiyorlarsa eğer onlara yardım etmek imkânsızdır.
İnsan güçlü olmalı ve kendi değerlerini yaratmalı değil mi Nietzsche?
İnsanların yardım kabul etmeme sebepleri onların bağımsızlıklarını kısıtlıyormuşuz gibi hissetmeleri mi?
Kendi gücünü kanıtlamak adına, zorluklarla baş edebilirim mantığı ile ortaya atılan bir takım insan topluluğu mevcut.
Bu tarz insanlara karşı anlayışlı olmak kişisel olarak zorlandığım bir deneyim.
Yardım almak zayıflık mıdır ki?
İnsan hem güçlü olmak ister, hem de muhtaçtır.
Başkalarının hayatlarına karışmak yerine, onların özgürlüklerine saygı göstermeli.
Gururum bencillikle bezeli sanıyorum. Kendini yücelten, diğerlerini küçülten dişi bir kaplan gibi ruhum. Gururum kurtarır aşağılık kompleksimden beni.
Öfkem patlamaya hazır bir volkan, dövüşe hazır bir antilop. Tutkulu kavgalarım geliyor hatırıma. Kendini kontrol edemez, gücü elinden bırakırsın. Şiddet ve yok etmenin büyüsüne kapılırsın.
Bir de kollarımı bağlayan, ayacıklarımı yerine zamklayan bir tembelliğim var. Beni de kendisi ile birlikte derinlere doğru çeken bir ağırlık var. Rahata ve lükse dayarsın sırtını çok güvenliymiş gibi.
Hırslarımın tezahürü açgözlülüğümdür. Paylaşmak kavramının yok oluşu, daha fazlasına duyulan doyumsuzluklar, arzu atakları, gözlerden çıkan ışıltılar toplaşarak deler geçer zihnimi. Sahip olduklarına yetinemem bu günaha bulaştığımda.
En kötüsü ise kıskançlığım sanırım.
En kötüsü ise kıskançlığım.
Kıskanç biriyim. Beni içten içe çürüten bir zehir. Sinsice sarmalar ruhunu, sana zarar vermek dışında bir işe yaramaz. İçindeki kıvılcımı söndürmeye izin verirsin eğer bu batağa düşersen.
Işığını kendi kendine söndüren biri olursun bir süre sonra.
Oburum. Yemek yemek benim için hırslı bir aktivitedir, terlerim. Hayvanidir güdülerim, açlığım sınırları aşar.
Arzum da eksik kalmaz bu tantana ortasında. Günah sayılabilecek düşüncelerin bedenimi sardığı anlar. Karanlık sırları açık eder zihnim, şehvetle yanar tutuşurum.
Tanrının yasakladığı tüm günahlara sahip biri olarak söyleyebilirim ki pek zamanım kalmadı.
Aden: "Ne diyorsun sen, kendine gel! Bedenimiz hakkında doğru düzgün konuş!"
Kalmadı. Sona yaklaştığımı hissedebiliyorum ve buna bir dur da diyemiyorum. Çok seviyorum, çok özlüyorum insanlığı ben. Sahip olmak istediğim duygular zorla benden çalınıyor gibi hissediyorum.
Aden: "Hiçbir zaman sahip olmadığın duygular senin arzuların."
Nefesini tut ve bana bir söz ver. Akvaryumun içerisine doldurulmuş suda köklenen güller adına söz ver bana. Üç melun adamın temsili üç melun gül adına söz ver bana. Nefreti, sevgi sayesinde tanımayacaksın! Diyalektiğe bütün varlığın ile karşı çıkacaksın.
Aden: "Üzgünüm, melekler beni belki de kontrol etmiyorlar bu yönde lakin yine de inanıyorum bu yolun sonuna varabileceğime."
Arkadaş, belki de ailen, aşık olduğun, sevgi beslediğin, güldüğün, zırladığın, sevincin, hüznün, öfken, öfkemiz, açgözlülüğümüz, sevilmeyişlerimiz, hakaretler, tecavüz ve saygısız davranışlar..
Yapayalnızız.
Şu an canın çok yanıyor çocuğum biliyorum, ne istediğini sorsam gözlerini yumar konuşmazsın benimle.
Sana sormuyorum neye ihtiyacın var diye.
Seni kınamıyorum bir ihityacın yok diye.
Fakir misin? Aramızdaki en fakiri oylayalım mı? Hayır bekle beni, en çok da ayakkabılar. Ayakkabılarınızı kaça aldınız ya? Hazal sen başla, kaça aldın?
Ağlamıyor musun sen de?
Senin de canın acımıyor mu?
Ben elendim, güçsüzdüm ve ölmeyi seçtim. Bir insan bir defa ölüyor sanırsam, ben yıllardır öyle büyük bir istekle sarıldım ki ölüme, her saniye peşimden ayrılmadı. Ruhumu infilak edecek olan bu isteğim değil de isteğimdeki istikrar sanıyorum.
Benden bağımsız bir şekilde birikiyor olmalı acılar.
Ben, sen değilim!
İsyanım size değil yanlış anlamayın. Tek başına yüklenmek zor geliyor sanırsam. Bir başına sırtlanmakta zorlanıyorum. Sorumluluk almaktan kaçıyor oluyorum.
Aden: "Odak noktanı değiştirmelisindir belki de."
Muazzam bir tavsiye, niçin sen yapmıyorsun benim yerime?
Aden: "Pekâlâ, tek bir şart ile yapacağıma dair söz verebilirim."
Şartın nedir? Öncelikle beni öldürmelisin ki seni başa geçirebileyim. İsyankâr biri işe yaramaz, biliyorsun.
Aden: "Biliyorum. Yaşamak bir kenara dursun ölmeyi bile beceremiyorsun sen. Şartım portremizi çizmen değil, istemiyorum suratımı seyretmek. İsyankâr biri işe yaramaz, istemem portremi. Hayır istemem salsa, batchata, tango. Dans etmeyi sevmiyorum. Tahmin ettiğin gibi güçlü değilim ben. Canım gerçekten yanıyor."
Allah rahmet eylesin şimdiden, hoşçakal.
Aden: "Allah ne?"
Allah işte, Tanrı, yaratıcı ya da o tarz bir şey. Bir şeyler yaratmış bizi de arasına koymuş gibi düşün.
Aden: "Bilmiyorum ben öyle bir varlık, nerede bulunur kendisi? Yeterince yüce midir?"
Anlatıldığı kadar yüce olduğu konusunda şüphedeyim. Ayın tamamen ışıldadığı bir gündeydik. O nerede bilmiyorum, muhtemelen uzaklarda. Belki de unuttu bizleri. Belki de hiç var olmadı da bizler kendimize oyunlar kuruyoruzdur. Şartların nedir?
Saygı duyduğum birinden ben karaktersizim, başka insanlara özenerek yaşıyorum laflarını işittikten sonra yeniden kavradım insanların ne denli kendilerini aşağılamaya meyilli olduklarını. Şartın neydi bu arada?
Aden: "Biraz beklesene, Daphne geliyor. Hey, Daphne!"
Daphne: "Ben bugün kendime zarar verdim. Ben bugün kendime zarar verdim. Ben bugün kendime zarar verdim. Ben bugün ke-"
Aden: "Hey, hey! Bir otur bakalım şöyle, neden söz ediyorsun?"
Daphne: "Ben bugün kendime zarar verdim."
Daphne tekrarlı cümleler kurmaya devam ediyordu. Aden duruma müdahale etmek istiyor, anlamlandırmak istiyordu böyle bir davranışı. Ne yaşadığı veya nasıl bir zarar verdiği değildi umurunda olan. Medusa ise Aden'in aksine daha bir dikkatle incelemişti Daphne'nin acısını.
Aden: "Hey, sakinleş. Bu tekrarlı cümlelerin amacı nedir Daphne?"
Medusa Daphne'nin ellerini sımsıkı tuttu ve bir taşa oturttu. Gözlerinin içine bakarak konuşuyordu.
Medusa: "Güvendesin, yanındayız Daphne. Senin için endişe etme sebebimiz sana olan sevgimizden. Bizleri yanlış anlama, ağzından çıkan sözler boşuna çıkmıyorlar. Sana ve sözlerine değer verdiğimizi bil, kusman gerekiyorsa kus. Rahat olabileceğin bir alandasın, unutma bizleri."
Daphne Medusa'nın kollarına bıraktı kendisini ve konuşmayı bıraktı. Yalnızca hızlı hızlı nefesler alıyordu.
Aden: "Daphne söylesene, en büyük soykırımı hangi millet yapmıştır?"
Daphne çekinerek de olsa bu soruya cevap vermek isteyerek başını Medusa'nın göğsünden kaldırarak Aden'e doğru çevirdi.
Daphne: "Nazi holokostunu kast ettiğini sanmıyorum, fakat millet diyerek bunu kast ediyorsun. Sömürgelerin holokost girişimleri her daim daha fazla can almıştır. Kongo'da kauçuk ve elmas gibi doğal kaynaklardan maksimum verim alabilmek adına katledilen canları sayarsak eğer Kongo lideri Leopold'u öne sürebilirim. İnsan haklarına aykırı katliamları saymıyorum. On milyondan fazla kişinin canını almış Leopold'dan söz ediyorum."
Medusa: "Daphne hadi bana beşinci rafta bulunan ansiklopedilerden üçüncüsünü getir."
Daphne: "Kaçıncı fasikül olsun?"
Aden: "Görmüyor musun hâlini, sırf bu bilgi aşkından dolayı bile öldüremezsin sen kendini."
Don't fall asleep.
Don't fall asleep.
Medusa: "Bugün yaşananları anlatmak ister misin altmış yedinci fasikülü getirdikten sonra? Her şeyi en baştan senin dilinle işitmek isterim."
Daphne: "Benden nefret etmeni istemiyorum. Getiriyorum fasikülü."
Medusa ve Aden birbirlerine bakarak pek şey anlatmışlarken Daphne fasikülü aramaya koyulmuştu bile. Amacı neydi bu ansiklopedinin şimdi? Leopold hakkında daha fazla bilgi edinmek mi? Başka soykırımları öğrenmek mi? Yalnızca kafasını dağıtmak mı? Onca soru içerisinden sıyrılarak kaçamazsın bu hengameden.
Bal gibi de kaçabilir ama kaçmayacak.
Daphne: "Neşe dolu ve yorucu bir gündü. Vahşetten söz etmemiz bekleme bu saatte. Yine IŞİD benzeri örgütler kanlı saldırılarda bulunmuşken üstelik."
Medusa: "Saçmalama Nazi holokostu ile karşılaştıramayacağın bir konuyu açtın şu an."
Daphne: "Aksine çok benzer. Ölüm içgüdüsü/ ölüm dürtüsü denilen bir fikir ortaya atılmıştı çoğu psikanalist tarafından hatırlatırım. Yaşam dürtüsü ve ölüm dürtüsü çatışması arasındaki salınımımız üzerine Klein pek fazla açıklama yapmıştır."
Medusa: "Melanie Klein'den mi söz ediyorsun? Hani şu çocuk psikanaliz yazarı? Freud'la mı oynamış bu kadın?"
Daphne: "Eros ve Thanatosu bir kere daha anıyorum. Özledim onları, yakın zamanda gelmeleri gerekiyordu fakat hâlâ ortalıkta yoklar ve bu beni endişelendiriyor. Her neyse evet Klein Freud'a taşak göstermiş diyebiliriz. Yıkıcılık insanın içgüdüsünde bulunuyormuş diyor aslında ikisi de.
Medusa: "Saldırganlık bir içgüdü mü şimdi?"
Daphne: "Nefreti de bu kategorinin içine sokuyor sanırım Klein ve Freud. Travma yaratıcı bir deneyim karşısında geliştirdiğimiz bir içgüdü olduğunu savunuyor Freud.
Medusa: "Narsist yaralanma da doğuştan geliyor o halde."
Daphne: "Bu hususta bazı görüşler bunu destekliyor fakat bildiğim kadarıyla Klein'den çıkma bir fikir değil bu."
Medusa: "Bunu deneyimledin, lakin bunun ne yararı olacak çözümümüze?"
Daphne: "Haklısın sorunun cevabı bu olamaz ve kesinlikle çözüme de bir katkısı olmayan bilgiler bunlar. Sorunu tanımlayabilmeliyim öncelikle."
Medusa: "Pek zeki değiliz biliyorsun, yavaş yavaş gitmek daha mantıklı bu tarz bilimsel bilgiler karşısında. Henüz çıkarttın bilekliğini, henüz koparttın bağlarını, henüz karamelin yay sorusunu kavrayabildin, nasıl olacak da bir çözüm bulacaksın ki bu kadar çabuk?"
Daphne: "Konuyu dağıtma. Sorunu sana tanımlayacağım lakin birkaç şart ile tanımlarım. Ne bugün yaşananları, ne şu sıralar yaşananları, ne karameli, ne bilekliği, ne de çıkış yolunu bana soracaksın. Ola ki sormaya kalkıştın, çıkan sözlerin ağırlığı altında ezilerek yok olacaksın, anlaştık mı?"
Medusa: "Burada bir tek ben yokum ve kim olduğumu sakın unutma. Bana şart koşabilecek biri değilsin sen."
Daphne: "Kontrolü bana bırakacaksan eğer bana muhtaçsın demektir bu. Dolayısıyla çenen kapanabilir ve tanım başlayabilir. Sözlük müsün sen dersen eğer ansiklopediyi kafanda parçalarım."
Medusa sinirlenerek uzaklaşır. Daphne'yi dinlemek istiyor olsa da sakinleşmek adına bir miktar uzaklaşması gerekiyordur. Zarar vermek istemediği için adımlarını hızlandırır.
Daphne: "Kimse bu hikâyenin nerede başladığını ve nasıl biteceğini kestiremezken Medusa her şeyin farkında gibi davranıyor. Sinirlerimi bozuyor bu tarz davranışları."
Söylenmeleri bir kenara bırakarak daha fazla araştırma yapması gerektiğini hatırlayan Daphne bir süreliğine Medusa mevzunu ortalıkta bırakıyor ve ansiklopediye dönüyor. Trajedi kimden çıktı bilinmese de operayı yöneten bariz ortalıktaydı.
Medusa öfkesini kontrol edemeyeceğini anladığında odasına kilitledi kendisini. Yatağın içine girdi zifiri karanlıkta ve damarlarına sıkıca bastırdı. Sinirlerini sıkıştırarak kendi kendisini bayıltmaktı amacı. Kupkuru bir elbise süzülüyordu bacaklarından.
(Bu hikâye belki de çıkmaz bir yola girdi, ne diyorsun Aden? Aden olmadan ilerleyen bir düzen kurmak beni eksik hissettiriyor. Zamanla yumuşatabileceğim sert düşüncelerim nefesimi kesmeye yetiyor. Sanırsam Eros ve Thanatos buraya uğramadan evvel kimse birbiri ile makul bir iletişim kuramayacak. Anlaşılmamak, değer görmemek hisleri üzmesin seni önündeki yol pek uzun aslında. Güzel bir çizgide devam eden, pes etmemen gereken bir yol bu. Şimdilik devam etmeye ne dersin?)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder