12 Temmuz 2023 Çarşamba

ai no corrida#1

Klein'den bahsetmiştim hatırlarsınız bir önceki yazılarımda. 20. yüzyıl mühim psikanalistlerinden biri bu Malenie Klein. Çocukların duygusal ve zihinsel gelişimlerine ilgilenen çalışmalarıyla biliniyor. Eros-Thanatos'a başka bir bakış açısı getirmiş diyebiliriz. Travmatik deneyimlerin, aksiyonlarımızın iç nesnelerden süregelebileceğini yani diğer bir değişle çocuk kimle yetiştiyse onun etkisi ile oluşabileceğini söylüyor. Hayır Turgut Uyar'dan söz etmiyorum Hikmet Benol gibi yaşantısını dış etkenlere bağlaması konsepti değil mevzu. Elbette bir noktada çakışıyorlar. Bir tarafımız duyular ve erotizm doluyken diğer tarafımız bunu ötekileştiriyor işte. Freud'un hazzın ötesinde dediği şey bu duyular ve erotizmden çok daha bağımsız bir hali. Kendini bunlardan soyutlama çabasının verdiği hazdan söz ediyor. Haz duymamaya duyulan çabanın verdiği hazdan söz ediyor. 

Algısını değiştiriyor biri diyor Klein. Bunu açıklayalım, ölüm dürtüsü sana vurduğunda içinde bulunduğun gerçekliği reddederek algılarını değiştirebilirsin. Böyle bir vaka sahip olduğu bu dürtü ile aidiyet fikrini reddediyor. Hikmet Benol bir tiyatro oyuncusu değildi lakin onun adına bir kitap yazılmıştı. Gizem, sırlarla dolu bir gerçeklik ve sonunda yok oluş.. 

Klein ikincil olarak ölüm dürtüsünün hazzın içine daha da çekilme ile sonuçlanan vakalarla modellemiş. Nirvana- hazzın içinde kaybolan bir kuşak düşünün. Düşünmeme hâli hazzın ötesine götürüyor en azından Freudyen bir bakışla böyle denilebilir. Düşünmeme çukuruna bir defa düştün mü geçmiş olsun, çıkması zordur. Mağaradan çıkan biri gerçekliği gördüğünde gözleri kamaşarak bakamaz yedi perdenin ardındaki hakikate. İçeride asılı ruhlar memnundur yerlerinden. 

Üçüncül bir modelleme olarak bu ölüm dürtüsü hususunda, alışılmışın dışında bir haz çeşidine düşülebileceğini ya da sadistçe kontroller gelişebileceğini anlatır. 

Utanç hali içinse nesneyi daha açık görme olgusuna duyduğumuz korkudur diyebiliriz. Utanç verici olduğunu düşündüğümüz bir durum içerisinde kaldığınızda çırılçıplak hissetme sebebimiz budur. İnsanlara karşı gizliliğimiz ve sakladığımız arzularımız tehdit altına girmiştir. Olayları, utancın kaynağını daha açık görebiliyor olmak bizleri korkutur. Görülmekten de korkarız üstelik, bilinmekten. Bunlar bizleri suçluluk gibi hislere zorlar ardından da kaçınılmaz depresyon. Agorafobi de deniyor sanırım bilinme korkusuna. 

Bilinir ki somatik olgular sayesinde vakalar travmatik deneyimlerini anımsayamazlar. 

Hatırlayamadığımız onca anı, yaşanmış onca acı üzerine okuduğum bu laflar beni derinden yaraladılar. 

Nemesis mi olmak istiyorsun? Hayatında uygula bunu, aksi takdirde yine düşecek Quasimodo. Nemesis her olaya müdahil olmazdı, ona verilen gücü akıllıca kullanmayı da bilirdi. Adalet her daim kullanılabilecek bir güç olduğu takdirde kimsenin sahip olmadığı, sakız gibi sünen bir saçmalığa dönüşecektir. Adaleti kullanacağın yerleri ayarlamak da bilgelik işidir. Harcın olanı al, payına düşeni kopart yerinden fakat senin olmayanı alamazsın. Gururunu satarak sakın intikam işine bulaşma. Kendine saygısı olan herhangi bir bireyin yapabileceği en iyi aktivite Nemesis olmak yerine susmak olacaktır. Nemesis susması gereken yerde var olmaz. Kaçınılmaz demektir aynı zamanda isminin manası, adalet ve dengeden kaçamazsın. İntikam istiyorsan Nemesis halledecektir, sen sessiz savaşlarına devam et. 

Aynanın karşısına geç. Aynanın karşısında gördüğün kişi ile olan savaşın, onunla dostluğun, aile bağın, sahip olduğun tüm nefret ve sevgi duyguları ile yüzleşmekten kaçınma. Farkındalık bu noktada seni ileri atacaktır, cehalet mutluluktur belki lakin sen mutluluk peşinde değil hakikatin peşinde koşan bir maratoncusun. 

Dikkat çekmek, ilgi görmek, dışlanmak veya kabullenilmek değil senin istediğin. İhtiyacın olan yalnızca ayna karşısındaki savaşçı ile tanışmak. Önceliğin kim olduğunu öğrenmek olsun. Ardından zaaflarını yakala konuşma şeklinden, duruşundan ve tepkilerinden. Amacım bir savaş çıkartarak kaostan haz duymak veya düşünmemezlik hâlinden, var olanı yıkmaktan duyulan haz da değil. Bahsim var olanı yıkabilecekken yıkmıyor oluşun, gözlemciliği verdiği güç ile tatmin de değil. Bahsim kesinlikle kendini tanımaktan başka bir amaç içermiyor. Ayna karşısında kendi kendine "Başardın." şeklinde fısıldamanın verdiği hazdan söz ediyorum. "Savaş bitecekti eninde sonunda fakat sen savaş bitmeden başardın kendin olabilmeyi." diyebilmek. Bu husus kazanıp kazanmamak üzerine bir bahis değil. Ayna karşısındaki insanı iyileştirmektir tek gayem. Ötekileştirdiği duygularının sebeplerini öğrenerek onlara ihtiyaç duyduğunu, aslında o duygulara sahip olduğunu ve bütün bunları bilinçli bir şekilde yaptığını ona göstererek kendisi ile bir kez olsun gurur duymasını sağlamak istiyorum. "Sen zekisin." diyebilmek. 

Kendisine saygısı olmayan insanların yukarıda söylediğim cümleleri kurma ihtimalleri bir miktar zordur, garipsemeyin bizleri. 

Saygılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

#hep dudaklarımı parçalıyorum

Bir rüya gördüm bugün. 18 Şubat, salı.  Yıl önemsiz, saat de yerinde durmuyor zaten.  Sıcak bi suyun içinde, kavrulan etlerimden buharlar yü...